Tarihte Ohri ve önemli şahsiyetler

Eyüp Salih Özel Dosyalar
İçeriği Paylaş

                                                                                                                                                                                                    Eyüp SALİH, Araştırmacı Yazar

Özet

Bugün Makedonya Cumhuriyeti’nin Güneybatısında  UNESCO koruması altında bulunan Ohri şehri, doğal güzelliklerinden başka zengin tarihi bir geçmişe ve eserlere sahiptir. Tarihi geçmişi M.Ö. IV. asra   dayanan bir yerleşim yeri olarak farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Lihnidos isminden Ohrid (Ohri) ismini alan bir zamanın küçük yerleşim yeri bugün modern ve turistik şehir konumuna gelmiştir. Genelde Hıristiyanlık ve İslam medeniyetlerin kurduğu değerlerin buluştuğu bir şehir olmuştur. Her döneme ait eserler, var olan medeniyetlere şahitliğini korumaktadır. Ohri şehri, Bizans, Bulgar ve Sırp egemenliklerinden sonra Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından Osmanlı Devleti topraklarına katılan Rumeli eyaletinin üç sancak beyliklerinden biri olmuştur. Osmanlıların Ohri’ye yerleşmesiyle Ohri’nin her alanda gelişmesini sağlamıştır. Farklı milli, dinli ve dilli toplumlarla iç içe yaşama kültürü ve hoşgörüsü asırlarca devam etmiştir. Ohri’de yaşayan halklar, kendi dini inançlarını, milli kimliklerini ve dillerini korumuşlar. Bugün Ohri’de varolan Hıristiyan inancına ait kiliseler hep Osmanlı döneminde inşa edilmiş, eski dönemlerden kalanlar ise onarılmıştır. Osmanlılar ilk dönemlerde kale içinin en yüksek yerinde yerleşmişler ve burada İmaret külliyesini kurmuşlar. Zaman geçtikçe kale dışına çıkarak mahalleler kurulmuş, camiler, medreseler, tekkeler, zaviyeler, hanlar, saraylar, inşa edilmiştir. Bunlardan, bugün, dokuz cami ve bir tekke geçmişin şahitleridir. Balkanların en eski vakfiyesi de Ohrili,  Ohrizade Sinanuddin Yusuf Çelebiye ait 1491 yılında yazılmış vakfiyedir. Çok sayıda yetişkin şahsiyetler de Ohrilidir.

 

Anahtar kelimeler: Ohri sancağı, vakıfname, Hüseyin paşa, Ohrili Kemal, Eyüp Sabri Bey.

 

Ohri’nin tarihi

Ohri, Makedonya’nın Güneybatısında Arnavutluk sınırında bulunan ve aynı ismi taşıyan Ohri gölün( Ak göl) kıyısında  kurulan bir şehirdir. Zengin bir tarihe sahip olan Ohri şehri, M.Ö. Roma İmparatorluğu döneminde Lihnidos ismiyle anılan “Dessaretia” eyaleti olarak, idari ve ticari merkezi haline gelmiş. Romalılar, Adriyatik Denizi kıyısındaki Durres şehri ( Arnavutluk)   ile İstanbul’u birbirine bağlayan Via Egnatia yolunu inşa ederler. Lihnidos, bugünkü  Ohri üzerinden geçen bu yol sayesinde tüccarların ve zanaatkarların ilgisini çeker ve  gelişmesine hız kazandırır.

576 yılında geçen deprem Lihnidos şehrini tamamen yıkar. Bu bölgeye VII‘ci  yüzyılda Slavların yerleşmesiyle yeniden şehir kuruluyor ve ilk kez “Constantinople 4. Konsülü (879-880)’nün piskoposluk rezidansı tarafından Ohrid ismiyle anılır.

XIV’ üncü yüzyılda  Ohri, Hıristiyanların din ve kültür merkezidir. Aziz Kiril ve Metodiy kardeşlerin  9. y.y. Slav ve Ortodoks Hıristiyanların kullandığı Kiril Alfabesinin kullandığı alfabe, Ohri Okulunda okutulmuştur.

Ohri, uzun bir dönem değişik iktidarlar değiştirmiş, Bizans, Bulgar, Sırp egemenliklerinden sonra Sultan I. Murat döneminde, 1385 yılında Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından Osmanlı Devleti topraklarına katılır. Süleyman Çelebi zamanında Ohri ’ye  ilk Sancak Beyi olarak 1406 yılında Aydın Beyi  Cüneyd Bey tayin edilmiştir. Cüneyd Bey,  1410 yılında buradan ayrılmıştır.

Ohri’ de yaşayan Hıristiyan halkı Ohri Gölü kıyısında yükselen varoşta ( kale içi ) yaşıyor. Tarihin çeşitli dönemlerinde, şehri korumak için üç sıradan surlar inşa edilmiş, Varoşun en yüksek yerinde de  958-1014 yılları arasında Makedonya kıralı olan Çar Samoil ismiyle anılan surlar bulunur.

Ohri, Osmanlı hakimiyeti altına geçince Rumeli Eyaletinin üç büyük sancağından biri olur. Tarih boyunca çeşitli idari teşkilatlanmalar içinde, bazen Sancak merkezi, bazen kaza merkezi olarak geçmiş olan Ohri, 1826 yılında Rumeli Eyaleti dağılınca Manastır Eyaletinin kazası  olmuştur.

Osmanlıların  ilk yerleşim yeri olarak  Varoş’un ( Kale içi ) en yüksek bölgesinde  “İmaret” adı altında ki alanda kurulur. Bu yerde eski Bizans döneminden kalma ve yıkıntı halinde bulunan eski bazilikalar üzerinde 1491 yılında Fatih Sultan Mehmet’e adanmış, halk arasında İmaret camii, çeşitli yazılarda ise Hünkar camii veya Fatih Sultan Mehmet camii, Ohrizade Sinanuddin (Sinan )Yusuf Çelebi tarafından inşa edilmiş. İmaret camii etrafında kervansaray, mektep, zaviye, aş evinden oluşan bir külliye de kuruluyor.

Ohri, Arnavutluk içlerine düzenlenen saldırılar için üs olarak kullanılmış. 1464’te Osmanlı Devletine karşı ayaklanan Arnavut kökenli İskender bey tarafından ele geçirilmeye çalışan şehir, Akçahisar’a Venedik kuvvetleri yerleştiğinden Arnavutluk’ta Osmanlılara karşı büyük bir tehdit oluşur. Bu durumda Ohri sancak beyi Balaban Paşa, İskender Bey’e karşı taarruza başlar,  1464 ve 1465 yıllarında devam eden bu çarpışmalardan sonra Ohri yine Osmanlı hakimiyetine girer.

Osmanlılar Ohri’ye yerleşerek var olan kiliselerden  Aya Sofya kilisesinin bir kubbesine küçük bir minare, iç kısmına da mihrap ve minber yerleştirerek cami olarak kullanılmıştır. Diğer kiliseler ise Hıristiyanlar’ ın  kullanımına  bırakılmıştır.

Osmanlılar surların dışına çıkarak düzlük alanda mahalleler kurmuşlar.  İbadet etmeleri için merkez camileri ve  mahalle mescitleri de inşa etmişler. Aradan bir yüzyıl geçmeden bile Ohri şehri İslam merkezi haline gelir. Tasavvufi İslam anlayışının yayılmasıyla tekkeler ve zaviyeler de inşa ediliyor.

Evliya Çelebi, Ohri’de aşağı şehir olarak adlandırdığı yerleşim bölgesinde  17 adet mahallenin olduğunu, bunlardan 10’un Müslüman,7’ sinin Hıristiyan mahallesi olduğundan bahsediyor. Müslüman mahallelerinden Ohri-zade mahallesi, Tekke mahallesi, Kuloğlu mahallesi, Haydar Paşa mahallesi, Koca Siyavuş Paşa mahallesi, Zulmiye mahallesi, Haci Hamza mahallesi, İskender Bey mahallesi, Yunus Voyvoda mahallesi, Koçi Bey Mahallesi,Emin Mahmut Mahallesi ve Kara  Hoca Mahallesi gibi belli başlı seçkin mahallelerin isimleri seyahatnamede zikredilmektedir.

Tabiat güzelliklerinin yanında, eski zamanlardan beri mimari eserleriyle de ünlü olan bu şehirde farklı kültürleri yansıtan eserlere rastlanmaktadır. 1670 yılında Ohri’yi ziyaret eden Evliya Çelebi, tarihî eserlerinden söz ederken: 17 cami, 17 mahalle mescidi, iki adet bilgin medresesi, bunlardan başka 7  mektebi, üç adet hanı, iki adet özel ve umum hamamı, 150 adet dükkânın bulunduğu çarşı ve bedesteni; 7 adet mükellef ve müzeyyen ilim sahiplerinin toplandığı kahvehanelerinin varlığından bahis açmıştır (Zıllıoğlu, 1985: 462-463).

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde,  Ohri-zade ailesinde misafir edildiğinden söz eder. Ohri’ de ki yaşamla ilgili, halkın meşguliyetiyle ve var olan tarihi eserleri de yazıyor. Ohri’nin önemli bir dini merkezi durumunda olduğunu, var olan camilerden de söz ederken Haci Kasım camii,  Kuloğlu camii, Haydar Paşa camii, Haci Hamza camii, Aya Sofya camii, Sultan Süleyman Han Tekke camii, Zulmiye camii ve iki minareli Hünkar camii’ nden anlıyoruz. 17 adet mescitten  söz ederken İskender Bey mescidi, Yunus Voyvoda mescidi, Koçi Bey mescidi, Emin Mahmut mescidi, Çarşı mescidi ,Çınarlı mescidi, Kara Hoca mescidi isimleri ile anıyor.

Seyahatnamesinde Ohri’de Sultan Süleyman Han medresesi ile Siyavuş Paşa medresesinin bulunduğunu söyleyen Evliya Çelebi, iki medrese binası arasında bir tane kervansaray ve iki tane hamamın, Ohri-zade hamamı ve Gazi Hüseyin Paşa hamamı ve 77 adet özel hamamın varlığından bahsediyor ve üçüncü Yukarı hamam vardır. Kervan saraylardan Küçük Pazar kervansarayı (40 ocaklı), Ohri-zade kervansarayı ve ismi bilinmeyen bir kervansaray da vardır. Evliya Çelebi, Dördüncü Sultan Murada gelinceye kadar burada para kesilirdi. Darphanesi, aşağı kalede Paşa Sarayı yakınındadır. Hakir, ayarı halis akçesini gördüm,diyor. Üzerinde (Sultan Ahmet bin Mehmet Han azze nasruhu duribe fi Ohri ) yazılı idi diyerek bir darphaneden söz ediyor.

Makedonya’nın incisi olarak vasıflandırılan Ohri ve çevresinin tabii güzelliklerini, millî edebiyatın öncülerinden Ebûbekir Hâzım Tepeyran (1864-1947) da bir hikâyesinde: Gayet lâtif zümrütler ortasına pek mâhirâne yerleştirilmiş beyaz bir elmas-pâre gibi yeşil, mürtefî dağlar arasında tekevvün etmiş olan Ohri Gölü mevkiinin her türlü letâfeti, saf, berrak suları, câ-be-câ açık, koyu mâi hâreleri; müşa şa a serv-i sîmînleri nazar-rübâ akisleriyle hakikaten temâşâsına doyulmaz bir belde-i tabiattır. (Hayber, 1988: 107-108) şeklinde anlatır.

Osmanlı döneminde Ohri’de, eğitimin 7 Sibyan  mektebinde sürdürüldüğü çeşitli kaynaklarda yazılıdır, fakat sadece 5 mektebin ismi geçmektedir. Ohri-zade Sinanuddin Yusuf Çelebi mektebi, Yunus Voyvoda mektebi, Ağa mektebi, Hacı Musa Efendi mektebi ve Hüseyin Efendi mektebi. Daha sonra, öğrencilerin yüksek öğretim ihtiyaçlarını karşılayacak  “Rüşdiye” adında bir mektep açılmıştır.

Ohri’de, medreselerden Eski Siyavuş Paşa medresesi, Süleyman Han medresesi, Zeynelabidin medresesi, Ahmet Şerif bey medresesinden başka Daru’l -Kurra ve Daru’l – hadis aynı yerde olup  burada Kuranı Kerim sadece “Hafs” kıraatiyle öğretilmiştir. Bu medresede kendi zamanında Kuranı Kerim tilaveti ve tecvidini en iyi bilen Hafsal –Karı lakabıyla bilinen Hafız İbn Ömer Müderris olmuştur.

Kazasker defterine göre, H.996 /1588 tarihinde Ohri’de Hamza Bey medresesi mevcuttu. Bu medresede Muslihiddin Efendi ve Ahmet Efendi müderrislik yapmıştır.

Ortodoks mezhebinin merkezi olarak kabul edilen Ohri’de çok sayıda tarihî kilise de bulunmaktadır. Bu kiliselerde bulunan tarihî eserlerin yanında, bizzat kiliselerin yapıları ve Hıristiyanlıkla ilgili sayısız duvar ve tavan resimleri vardır. Bunların bozulmaması için, Ohri Gölü’nün su seviyesinin aynı kalmasına özen gösterilir. Göl suyunun seviyesi, Struga’da gölü terk eden Dirim Irmağı’nın taşıdığı suyun düzeni ile dengelenir. (G.Ü. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi, Ohri Arşivi Türkçe Yazmalar Katalogu, Makedonya, Bahar – 2007 Sayı 41)

1800-1830 yıllarında Ohri,   Vezir Ahmet Paşa’ nın oğlu Celaleddin ( Celadin) beyin  hükmüne giriyor. Celaleddin bey, Çar Samoil kalesinin iç kısmında güney bölgesinde 1808 yılında “Yukarı Saray” isimle anılan bir saray inşa eder. Onun döneminde şehre su getirerek çok sayıda çeşmeler açmıştır. Ohri merkezinde ki çınar ağacının yananda H.1237 Miladi 1821/ 22 yılında çıkarılan çeşmenin kitabesinde şöyle yazılıdır.

Hamdülillah kıldı ihsan fazl ile Bari Hüda

Kim müyesser oldu bu hayrata ol sahib seha

Gün gibi alemde meşhur ismi paki sahibül hayr

Mir Celalüddin bin Asaf vezir Ahmet Paşa

Ol selim-üt-tab’a Hak tevfikini kıldı refik

Fi sebilillah eyledi şehr için çok çeşme icra

Bi nazir oldu bu çeşme ab-ı safi selsebil

Oldu bu hayrata razı Hazret-i Şah-ı Kerbela

Bulmadı ab-ı hayatı rub-ı meskunda Skender

Buldu ancak talii ol zati pakin Hızrasa

Olsun ikbalü saadetle o zat-i muhterem

Ruy-i Arz oldukça sakin su-be su hem cari-i ma

Binde bir düşmez Fehima böyle tarih-i mücevher

Ab-ı hayatla itdi hep şehri yeniden Hayy-ü ihya

 

Not: Şair Süleyman Fehim (1789-1846) tarafından yazılmıştır.

1846 yılında Ohri Sancağı’nın Kaymakamı Şerif Bey olur. Şerif bey Hacı mahallesinde yeni bir medrese Ahmet Şerif Bey Medresesi  inşa eder.Medresede 9 odada 14 talebe ikamet ediyor. Medreseye ait  H.1262 Miladi 1846 yılında ki  kitabede şöyle yazılıdır:

Kaim-mekaam-ı zül kerem ulvi himem Hatem şiyem – Bezl-eyledi vafir direm ali himem Şerif bey

Nev medrese kıldi bina çok vakf vakf-etti ana – Ol ma’den-i cuda ü seha ali-himem Şerif Bey

Ol sahib-ül hayrat emir bezl eyledi mal-i kesir – Dershane yaptı la nezir ali himem Şerif Bey

Hayrat idüp ol nik-nam makbul idüp Rabbül enam – Ba’de dü alemde be-kam ali-himem Şerif Bey

Ocağı şen abad bad evlad ile dilşad bad – Hayratı ile adı yad ali-himem Şerif Bey

Olsun muvaffak ba’d ez in bunın gibi hayr-i güzin -Yapsın o mir-i kam-bin ali-himmet Şerif Bey

Dershane yaptı hub bes görmeri misl hiç kes-Sal-i cedid-i feyz-res ali-himem Şerif Bey

Tarihle müjde herkese rast-ü çebü pişü pese -Bünyad idüp nev medrese ali-himem Şerif Bey seneh 1262

 

Bu medrese yıkılmıştır. Kitabe 8 satır üstüne 8 beyit talik yazı iledir.

Ahmet Şerif Bey’in vakfiyesi de mevcuttur: Medreseye bitişik 5 dükkan, Bunların karşısında 3, Hacı Hamza Camiine muttasıl 6, Aynı yerde 1,Hacı Kasım mahallesinde 12, Hacı Kasım mahallesinde 9 dönüm mülk ev, Ohri’de İmaret Bahçe denilen müştemilatiyle beraber mülk sebze bahçesi, Resne nahiyesinde Manastır Caddesi üzerinde Kruşye  yerinde senevi iki yüz para mukataalı arsa yeri üzerine han, Manastıra tabi Beçkarice kariyesinde 0.5 dönüm bağçeli iki yüz para mukataalı 3 değirmen, İmarette kullanmak üzre 22 kazan, 20 kapaksız büyük sahan, 1 büyük güğüm, 1 küçük güğüm,1 kevgir,1 demir kepçedir. Hayır şartları ise: Zemin mukataaları 400 para, tevliyet senevi bin kuruş. Nezaret 4000, Medreseye 4000,Aşure 500, aşçıya 20. Mevlid, Kuran,Kelimei tevhid çeken 10 kişeye 300, 64 adat ekmek günde 32, 30 kuruş helada kandil hizmeti için ayda 3 okka zeytinyağı, irad fazlası tamirata ayrılacaktır. Medresede 9 odada 14 talebe ikamet edecektir. Tarihi 1262  17 Şevval (7 Teşrinievvel 1846 ) olup 14 şahid imzalamıştır.

 

Pir Mehmet Hayati Halveti Tekkesi’nin bahçesinde defnedilen Kaymakam Şerif Bey’in ruhi için yapılan kabir taşında:

Huvel hallakul Baki

Istablı amire müdürlügi

Payelülerinden Ohri sancağı kaimi makamı

Sabık merhum ve magfuruleh

Şerif Ahmet beyin ruhuna fatiha

Fi seneti 1269

Şerif Beyin 1852/ 1853 yılında vefat ettiğini gösteriyor.

 

Balkanların tarihsel sürecini  yaşayan Balkan Savaşı (1912-13) esnasında 29 Kasım 1912’ de Sırp ve Karadağ askerleri tarafından  Ohri ele geçiriliyor ve 1913 yılında Londra Anlaşmasıyla Sırbistan’ın egemenliğine bırakılarak 527 yıllık Osmanlı hakimiyeti sona eriyor.

Osmanlı döneminde Balkanlarda en eski vakfiyelerden biri de Ohri’de,  Ohri-zade Sinanuddin Yusuf Çelebi’ye ait vakfiye bulunuyor.

Ohri-zade Sinanuddin (Sinan) Yusuf Çelebi Ohri Kadısı Mahmud’un oğludur. Ohri Varoşunun en yüksek yerinde İmaret’ te Fatih Sultan Mehmet’e adanmış Hünkar Camiini, halk arasında ise İmaret camii olarak anılan camii inşa etmiştir. Evliya Çelebi bu camiden söz ederken ”yukarı hisarda bir tepecikte kurşunla kaplı, kubbesi tahtalı ve onun minaresi güçlü malzeme ile Ohri-zade camii bulunur” yazıyor.

Ohri’ nin eski ailelerinden olan Ohri-zade ailesinden 1670 yılında Ohri’yi ziyaret eden Evliya Çelebi söz etmektedir. Ohri’nin en zengin  ailelerinden olan Ohri-zade ailesine ait olan bir sarayın, mektep, hamam ve kervansarayın varlığından söz eder.

Şaban ayının son günlerinde 896 yılında ( 29.06-08.07.1491 )  Arapça yazılan vakfiye belgesinin uzunluğu 6.43 metre ( yazı 3.47 metre) ve 30 santimetre genişliğindedir.

Ohri Tarih Arşivinde  vakıfnamenin ilk kopyası bulunuyor.

Sultan Tuğrası ile başlayan Vakıfnamede bu kopyanın gerçek vakıfnameye uygun olduğunu, kelime kelime, nokta nokta  aynı olduğunu,hiçbir kelimenin ve hiçbir noktanın değiştirilmediğine dair Rumeli Kazaskeri Mehmet oğlu Ebu Saud tarafından tasdik edilmiştir.

Vakıfnamenin devamında dünyanın baki olmadığını, herkesin bu dünyada yolcu olduğu ifade edilerek Kuranı Kerimden  Müzemmil (73) Süresinin 20 ayetinde ifade edilen “Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükafat olarak bulursunuz.” bölümü zikredilmiştir.

Yazının devamında Peygamber efendimizin şu hadisi şerifi yer almaktadır: İnsan ölünce ameli kesilir. Ancak üç amelin (sevabı) kesilmez: Sadaka i cariye (kamu yararına sadaka), faydalanılan bir ilim ve arkasında kendisine dua edecek hayırlı bir çocuk bırakmak.

Ohrizade Sinanuddin Yusuf Çelebi, Allah’ın rahmetini ümit ederek Ohri merkezinde “ Müslüman yetim çocuklarının eğitim görebilmeleri için ve onurlu fakihler için”  zaviye ve mektep yaptırmış. Onları da masraflarını  karşılamak kaidesiyle vakfetmiş. Amel defterinin açık kalması için Ohri’den 14 kilometre uzak olan Usturga nahiyesine ait  Vranişte ve Lajani köylerinde ki arazilerini vakfiyeye kaydetmiştir.

Koyunlarının satışından elde ettiği 10 bin gümüş dirhemi de vakfiyeye teslim etmiştir. Ohri’ye yakın Meşeişta köyünden geçen Trebişa nehri üzerinde bulunan 6’tı değirmeni ve Ohri merkezinde 16 dükkanı vakfiyeye dahil etmiştir.

Ohri’ye yakın Çekoştina bölgesinde bulunan üzüm bağı bahçesini ve geniş bir alanı kapsayan tarım arazisini işletme aletleriyle vakfetmiştir.

Yunanistan’ın Kuzeyinde Karaferya kasabasında bir han ve ona bağlı dükkanları da vakfiyeye dahil etmiştir.

Vakfiyede, Ohri-zade Sinanuddin Yusuf Çelebi’nin vefatından sonra Vakfın kimler tarafından nasıl idare edileceğine dair çok açık ve net bilgiler sunuluyor.

Ayrıca, açıklandığı ve kayda alındığı gibi vakfın çalışması için çalışanların Allah tarafından mükafatlandırılacağı yazılmıştır. Vasiyeti değiştirenler hakkında da Bakara süresinin 181’inci ayeti yazılıdır:

“Her kim işittikten sonra vasiyeti  değiştirirse, günahı ancak onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir”.

Vakfiyenin sonunda ise vakfiyede yazılanlara şahitlik yapanların isimleri şöyle kaydedilmiştir:

Ohri kadısı Hamiduddinin oğlu Şemsuddin ef.

Ohri’de eski kadılardan  Nuruddin ef.

Kruya kadısı Şeyh Akbik’in oğlu Nimetullah Çelebi ef.

Şemsuddin’in oğlu Hızır Çelebi ef.

Mesud El – Haraci’nin oğlu Muhyiddin ef.

Hacı İbrahim’in oğlu Hacı Ali Çelebi ef.

Hacı İbrahim’in oğlu Hacı Ahmed ef.

Hacı İbrahim’in oğlu İsmail ef.

Abdülhayy’in oğlu  Emir Hayruddin ef.

Mustafa’nın oğlu Durmuş ef.

Sinan bey El Cundi’nin oğlu Mustafa ef.

Karagöz Yusuf’un oğlu Mehmed ef.

Vakfiyede Arapça yazılmış üç cümle de yer almaktadır:

İnsanın ahlaklı olması, altından daha değerlidir.

En iyi miras, güzel ahlaktır,güzel hal en iyi dosttur.

Konuşmanın en güzeli kısa ve öz olanıdır.

Osmanlı Devletinde iki sadrazam Ohrilidir. Ohrili Hüseyin Paşa, Sultan İkinci Osman Han (Genç Osman) döneminde sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır…

On yedinci yüzyıl Osmanlı sadrâzamlarından olan Ohrili Hüseyin Paşa, bir timarlı sipâhinin oğludur. Bostancı Ocağında yetişti. Bostancıbaşılık, Yeniçeri Ağalığı ve Rumeli Beylerbeyliği yaptı. Vezirlikle Dîvân-ı Hümâyûnda bulunurken Güzelce Ali Paşanın yerine 1621 senesinde Veziriâzam oldu.
Sultan İkinci Osman Hanın Lehistan Seferinde de bulunan Hüseyin Paşa, Hotin önündeki savaşta meşhur gâzilerden Karakaş Mehmed Paşanın düşmana hücumu esnâsında, ona yardım etmeyerek şehid düşmesine sebep olduğu iddiasıyla sadrazamlıktan azledildi…
İkinci Osman vakası sırasında Dilaver Paşanın Yeniçeriler tarafından öldürülmesi üzerine ikinci defa Veziriâzamlığa getirildi. Ancak isyan giderek büyüdü. Sultan Osman, Üsküdar’a geçip Bursa’ya gitmek istediyse de Hüseyin Paşa ile Bostanbaşı bunu uygun bulmadılar ve Pâdişâhın Ağa Kapısına gitmesini istediler…
Hüseyin Paşa Şehzâdebaşı’ndaki Yeniçerileri iknâ ederek Sultan Osman Han’ı Ağa Kapısına götürdü. Ancak Osman Han, Ağa Kapısından alınıp Orta Câmiye götürüldüğü esnâda Hüseyin Paşayı yakalayan âsiler derhal oracıkta öldürdüler. O ölüm anında;
“Yoldaşlar, pâdişâhınız ocağınıza sığındı, mürüvvet sizindir, pâdişâhınızı bu hakârete lâyık görmeyin!” diye yalvardı.
Sultan İkinci Osman Han “Yeni Odalar”a getirildiği sırada yolda Hüseyin Paşanın cesedini görünce ağlayarak;
“Bu mazlum bî-günâh idi. Her zaman bana kul hakkında iyilik söylerdi. Bunun sözünü dinleseydim başıma bu işler gelmezdi!” demiştir.
Ohrili Hüseyin Paşa, Beşiktaş’ta Yahyâ Efendi Türbesi mezarlığına defnedildi
Kaptan-ı Derya Ohrili Hüseyin Paşa, Akdeniz seferinden dönerken Gelibolu’ya uğramış, ancak Gelibolu Mevlevihanesi Şeyhi Azade Mehmet Dede’yi ziyaret etmeyi unutmuştur. Ohrili Hüseyin Paşa Gelibolu’dan İstanbul’a yola çıkar çıkmaz şiddetli bir fırtınaya tutulmuş ve geri dönmek zorunda kalmıştır. Deniz sakinleşince yeniden yola çıkmış, fırtına yeniden başlamıştır. Ohrili Hüseyin Paşa bu olayı bir gönül kırıklığına bağlamış “galiba Gelibolu erenlerinden birini ziyaret etmeyi unuttuk” diyerek sorup, soruşturmuş ve Azade Mehmet Dede Efendi’yi ziyaret etmediğini öğrenmiştir. Bunun üzerine Azade Mehmet Dede’ye giderek kusurunun bağışlanmasını istemiştir. Azade Mehmet Dede de donanmanın yola koyulması ve devam etmesi için dua etmiştir. Bunun ardından da donanmanın bir daha fırtınaya tutulmayacağını söylemiş, sadaret mührü ile payelendirilip, saraya damat olacağını Hüseyin Paşa’ya müjdelemiştir.

Ohrili Hüseyin Paşa İstanbul’a dönüşünden kısa bir süre sonra Güzelce Ali Paşa’nın ölümü üzerine sadrazamlığa getirilmiş, sonra da damatlığa layık görülmüştür. Ohrili Hüseyin Paşa bunları Azade Mehmet Dede’nin kerametine bağlamış ve bir şükran borcu olarak da İstanbul’da Beşiktaş Mevlevihanesini yaptırmıştır. Bundan sonra Azade Mehmet Dede’ye rica ederek bir süre Beşiktaş Mevlevihanesi’nde şeyhlik yapmasını istemiştir. Azade Mehmet Dede bu isteği kırmamış

İkinci sadrazam da Ohrili  Arabacı Ali Paşa,  II. Ahmet saltanatında, 19 Ağustos 1691 – 27 Mart 1692 tarihleri arasında altı ay yirmi dokuz gün sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır.

Kadı Ali Paşa olarak’ ta bilinen sadrazam  medrese tahsili görüp icazet aldıktan sonra, imamlıktan başlayarak bazı nahiyelerde naiplik yapmış daha sonra Koca Halil Paşa ve Köprülüzâde Fazıl Mustafa Paşa dönemlerinde kethüdalığa yükselmiştir. 1689’da  Yeniçeri Ağası, 19 Ağustos 1691’de sadrazam olmuştur. Görevinden azledildikten sonra ilk önce Gelibolu’ya, ardından da Rodos’a sürülmüştür. 1693 yılında Rodos’ta ölmüştür.

 

II. Meşrutiyet mücadelesinde Makedonya’nın önemli merkezlerinden birisi de Ohri’dir.

Süleyman Kâni Bey’in Ohri Kaymakamlığı görevi sırasında Yüzbaşı Mısırlı Aziz Bey Ohri’de bir “Cemiyet-i İslamiye” kurmuştur. Yüzbaşı Aziz Bey, Bulgar komitecilerinin verdikleri zararlara Müslümanların da aynı şekilde karşılık vermeye hakları olduğunu her fırsatta dile getiriyor ve ortak bir tavır için teşvikte bulunuyordu. Halkın sabrı taşmış olduğundan eşraftan bazı kişilerle Aziz Bey arasında “zarara zarar, kana kan” esasına dayalı bir “Cemiyet-i Hususiye-i İslamiye” kurulması konusunda anlaşma sağlanmıştı. Mayıs 1907’de kurulan ve idare heyetini Yüzbaşı Aziz Bey, Debreli Muharrem Ağa, Ohrili Sami, Şaban Ağazade Lütfi, İsmail Ağazade, Sabri Efendilerin oluşturduğu bu cemiyet önce icraat için beş kişilik bir İslam çetesi teşkil etmiş daha sonra bu sayı yediye çıkarılmıştır. İlk icraat olarak 22 Temmuz 1907 günü bir Müslüman çiftliğine saldıran üç Bulgar pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Daha sonra da bu tarz eylemler devam etmiştir. Bulgarlar, verilen karşılık üzerine Meşrutiyetin ilanından üç ay önce saldırılarını bırakmak zorunda kalmışlardır. Ohri’ deki bu İslam Cemiyeti Nisan 1908’e kadar faaliyetlerine devam etmiş, bu tarihten sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti perde arkasından çıkarak işleri doğrudan ele almıştır. İttihat ve Terakki teşkilâtlanma aşamasını Ohri’de bu şekilde takibata uğramadan rahat geçirmiştir.

İttihat ve Terakki cemiyetinin kurucuları arasında Ohri’li Eyüp Sabri Bey bulunmaktadır. 1876 yılında dünyaya gelen Eyüp Sabri Bey Harp Okulu’nu bitirdikten (1894) sonra Dördüncü Ordu emrinde Balkanlarda çete savaşlarına katıldı. Komutanı olduğu Ohri Redif Taburu ve Resne Tabur Komutanı Niyazi Bey ile birlikte binlerce kişiyi silahlandırdı. 23 Temmuz 1908’ de Müşir Tatar Osman Paşa’yı, Manastır’daki karargahını basarak Ohri’ye götürdü. 10 Mayıs 1910’da ordudan istifa etti. İttihat ve Teraki’nin genel merkez üyeliğine seçildi. 1914’te Teşkilat-ı Mahsusa görevlisi olarak gönderildiği Rumeli’de Frasızlar tarafından tutuklanıp Malta’ya götürüldü. Serbest bırakılınca Eskişehir’e yeryeşti. Birinci TBMM’ye Eskişehir millet vekili olarak seçildi. Yeşilordu Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. 1923’te Meclis dışında kaldı. 1926’da Atatürk’e karşı düzenlenen İzmir Suikastı’yla ilgili olarak bir kısım eski İttihatçılarla birlikte İstiklal Mahkemesi’nde yargılandıysa da suçsuz bulundu. 1935 – 1950 arasında Çorum milletvekili olarak Mecliste yer aldı. 16 Ağustos 1950 yılında İstanbul’da vefat etti. Şişli Abide-i Hürriyet mezarlığında defnedildi. Bir kısım anılarını, “Bir Esirin Hatıraları”, “Gaziantep’te İngiliz Tecavüzünün Başlangıcı ve Türk Üserasına Zulüm ve İşkenceler” adıyla yayımlandı.

Manastır Askeri İdadisinde Mustafa Kemal Atatürk’ün sınıf arkadaşı Ohri’li Bekir Hıfzı’yı görüyoruz. Yine Atatürk’le 3 yıl Harbiye’de aynı sırada Erkan-ı Harbiye’ de beraber okumuş ve aynı yılda mektepten mezun olmuş olan Kemal Ohri’ li de vardır. Atatürk’e dair hiçbir yerde bulunmasına imkan olmayan çok kıymetli hatıralarını yazdırmıştır. Çanakkale cephesinde Kurmay Heyeti içinde yer almıştır. Önemli görevlerde bulunan Ohri’li Kemal Bey, 22 Mayıs 1915 tarihinde 3. Kolordu Harekat Şube Müdürü Binbaşı olarak düşman tarafında yaptığı görüşmeler sonucu 24 Mayıs tarihi için Anzak karargahında  bir ateşkes anlaşması imzalanır ve şehit olan askerlerin defin işleri bu tarihte gerçekleştirilir. Ohri’li Kemal Bey 1957 yılında vefat etti.

Ohri’li Nafiz Bey de Sadaret yaveridir. Balkan Harbi’nin en ağır döneminde 23 Ocak 1913’te vuku bulan Bâbıâli Baskını, bir grup İttihatçı tarafından gerçekleştirildiğinde Sadarete (Başbakanlığa) girilmek istenirken. engelleme teşebbüsünde bulunan Sadâret Yâveri Ohri’li Nafiz Bey öldürüldü.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapan Orgeneral Kemal Atalay  1910 yılında Makedonya’nın Ohri şehrinde dünyaya gelmiştir. Jandarma Genel komutanlığı, 1. Ordu Komutanlığı yapan Atalay 2000 yılında vefat etti.

 

Camii ve Tekkeler:

Osmanlı hakimiyetinin çeşitli dönemlerinde Ohri’de çok sayıda eser inşa edilmiştir. Çeşitli belgelerde, Ohri’de ki camilerden  Aya Sofya camii (Fethiye camii’ nden 1997 de minber çekilmiştir),  Haydar Paşa camii ve türbesi 1456 ( 1490), Emin Mahmut camii( sekizgen ), Kuloğlu camii – Mehmet Çelebi camii ( sekizgen ), Çelebi camii, Hasan Bey camii, İskender Bey camii, Sultan Murat Han camii, Yunus Voyvoda Mescidi, Emin Mahmut Çelebi Mescidi, Mesih Bey Mescidi, Haci Kasım camii, Ali Paşa camii, Ohrizade camii, Haci Hamza camii, Haci Turgut Camii (1466), Manastır Camii, Hacı Hüseyin Cami, Karabey Cami, Zeynelabidin Paşa Cami ve Halveti Hayati Tekkesi, Süleyman Bey camii Muallimhanesi Vakfı, Zincirli Tekke (Kadiri Tekkesi), Nişancı Çelebi Evkafı, Keşanlı Cami (Koca Hızır Bey Keşan’da ki çiftliğini vakfetmiştir), Saru Saltuk Baba Türbesi

Ohri’de her camiye ait vakfiyeleri de varmış

Bugün Ohri’de Osmanlı döneminden kalan camilerin isimleri ise şöyledir:

Zeynel Abedin Paşa Camii- Pir Mehmet Hayati Halveti tekkesi, Ali Paşa Camii 1573 tarihinde Süleyman Paşa tarafından yaptırılmış, fakat 1823 yılında Belgrad Veziri olan Maraş’lı Ali Paşa tarafından onarıldığı için onun adıyla anılıyor. Haci Hamza Camii,  Emin Mahmut Camii (sekizgen), Kuloğlu Camii – Mehmet Çelebi Camii( sekizgen ), Göl Camii, Haydar Paşa (Selvili) Camii, Haci Turgut Camii, Keşanlı Camii (Koca Hızır Bey Keşan’da ki çiftliğini vakfetmiştir), Kara Bey Camii.

 

Türbeler:

Evliya Çelebi Ayasofya Camii’nin yanında Şehit Hazinedar Türbesinden söz eder. Bugün o türbe’ den hiçbir iz bulunmamaktadır.

İmaret Camii’nin yanında üzeri açık L harfi biçiminde Ohrizade Sinanuddin Yusuf Çelebi ve oğlu Mustafa Çelebi’ ye ait türbe bulunuyor. Yusuf Çelebiye ait mezar taşında 4 satırlık kitabesi mevcuttur:

İntekale el –merhumu’l –magfur  Sinan Çelebi

Fi san-i aşere min şehri Recep sene seman

Ve tis-in ve semanie  mie fi yevmi ehadin beyne

Salavati’l –mağribi ve’l-işa-i 12 Recep 898

Kitabede Sinan Çelebi’ nin miladi 19 Nisan 1493 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır. Bu yıl bu türbe onarıldı.

Şehir merkezinde Pir Mehmet Hayati-Halveti türbesi ( ölüm tarihi hicri 1180,miladi 1766 )ve  yanında  Zeynelabidin Paşa Camiin minare dibinde Zeynelabidin Paşa ve  zevcesinin kabirleri bulunmaktadır.

Zeynelabedin Paşa’ ya  ait kabrin baş taşında şöyle yazılıdır:

Kad irtihale el merhum

Bin yüz altmış

Recebüşşerifin ol üçüncü nuyu

Darı fenadan

Darı bekaya intikal edip

Reca’yı afv kan

Ohri sakinlerinden

Zeyn Bin İslam Bey

Merhumun ruhuna

Fatiha meassalavat

Sene 1160

Ayak ucundaki kabir taşında şöyle yazılıdır:

Men ki nevaned

Dua ümit darem

Raanki nübdei günühkarım

Zeynel Beg İbnu İslam Beg

Merhumlar için Fatiha meassalavat

Sene 1160

Haydar Paşa camii bitişiğinde Camii inşa eden Haydar Paşa türbesinde 3 kabir bulunuyor.

Göl kıyısında Sazlık mahallesinde Yunus Voyvoda camii yanında Dalga baba (kesik baş) türbesi. İlk Sırp döneminde yıkılmıştır.

Ali Çelebi Mahallesinde ( Saray mahallesi) Şeyh Hasan Hayati Halveti tekkesi ve Şeyh Hasan türbesi varmış,yıkılmıştır.

Ali Çelebi Mahallesinde Cihangir tarikatına mensup Şeyh Kaylule tekkesi ( Garipler tekkesi) ve türbesi, yıkılmıştır.

Ali Çelebi mahallesi, Ak baba türbesi bulunuyor.

Haci Turgut Mahallesinde Şeyh tak tuk Kaplan baba tekkesi ve türbesi, yıkılmıştır. Yakın bir yerde İsmail baba türbesi de  bulunuyormuş,yıkılmıştır.

Ohri’nin Güneyinde 29 km. uzaklıkta Aziz Naum kilisesi ve kabir yeri bulunuyor. Hasluck’un yazdığına göre, bu mezar Bektaşi­le­rin kutsal ziyaret yeridir.

Şemsettin Sami de, meşhur eseri Kâmûsu’l-a’lâm’da Bektaşi dervişlerinin Ohri gölü kenarında bir manastırda bulunan Sent Naum’un mezarına Sarı Saltuk’un mezarı gözüyle  bakarak ziyaret ettiklerini yazmaktadır.

G.M.Smith, de,Yugoslavya-Arnavutluk sınır gerginliğinin henüz yaşanmadığı yıllarda Arnavutluk’taki Müslümanların Ohri’ye gelerek manastırdaki mezarı Sarı Saltuk diye ziyaret edip dualar okuduklarını yazmaktadır. Bu durum 1947-1948 yıllarına kadar devam etmiştir. G.M.Smith, Makedonya’daki Türklerin mezarda yatanın Sarı Saltuk olduğuna inandığını yazmaktadır.

 

Ohri  nüfusu:

XVI. Asrın başlangıcında ,Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520-1566) Ohri’de 3750 kişi(750 hane), bunlardan 2500 kişi (500 hane) Hıristiyan, 1250 kişi (250 hane), Müslüman, (Hanede 5 kişi var hesabıyla belirlenmiş).

1582 yılında  yapılan sayıma göre 2697 vergi veren olarak kaydedilmiş.

(İnstitut za nacionalna istoriya-skopye. Ohrid i Ohridsko niz istorijata Kniga II)

1833 Yılında yapılan bir sayımda 1100 hane,bunlardan 700 ‘ün üzerinde Hıristiyanlara ait olduğu yazılıdır.

1836 yılında Ami Bue ‘ye göre Ohri’de 6000 nüfusun var olduğunu yazıyor.

1889 Türk istatistik’ inde 11848 nüfustan 5408 Müslüman nüfusu(Türk-Arnavut),6440 ise Hıristiyan nüfusudur.

Sırp döneminde 31.01.1921 yılında ki sayımda Ohri nüfusu 9587 kişidir. Türk 3676 dır.

Yugoslavya döneminde 1953 sayımında 12646 kişiden Türk nüfusu 3667 kişidir.

2002 nüfus sayımında toplam 55749 kişiden, 2268 Türk’tür.

 

Kaynaklar:

Evliya Çelebi – Seyahatname

Aleksandar Stojanovski – Turski dokumenti za istorijata na makedonskiot narod. Opşiren popisen defter na Ohridskiot Sancak od 1583 godina,tom VIII kniga 2.

Tihomir Dzordzeviç – Naş narodni zivot

Fehim Bajraktareviç- Turski spomenici u Ohridu

Dragi Gorgiev- İlinka Janeva – Semejstvoto Ohrizade istorija dolga 600 godini

Ekrem Hakkı Ayverdi – Avrupa’da Osmanlı mimari eserleri

Semavi Eyice – Ohri’nin Türk devrine ait eserleri

Mehmet Z. İbrahimgil- Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Ohri sancağı

Hazim Şabanoviç- Evliya Çelebi-Seyahatname

İnstitut za nasionalna İstoriya-Ohrid i Ohridsko niz istoriyata Kniga II

Atanasiye Uroşeviç- Ohri coğrafya monografisi

Osmanlı sadrazamları

İstanbul’da mevlevihaneler

Gelibolu mevlevihanesi

Çanakkale savaşlarında önemli kişiler

Çanakkalede Türk tarafındaki subaylar


İçeriği Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.