Zorunlu göçün yıldönümü…

Bal-Türk'ten Haberler Balkanlardan Haberler
İçeriği Paylaş

‘Bulgaristan’dan Zorunlu Göç’ün üzerinden 25 yıl geçti. Yaralar sarılsa da acılar kolay kolay unutulmuyor. Totaliter rejimin yıkılmasıyla Türklere karşı artık daha yumuşak bir tavır var. Fakat Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Bayram Çolakoğlu, “Asimilasyon demokratik yollardan devam ediyor” diyor.

BURHANCAN TERZİ
canburhanterzi@gmail.com

“Bir dünya hayal ediyorum, içinde insanların hep mutlu olduğu/ Savaşın, açlığın, adaletsizlik, korku, esaretin artık son bulduğu/ Bir dünya hayal ediyorum, insanlığın doğası ile uyumlu olduğu/ Sevginin saygının değerini bulduğu, her yerde hakim olduğu…” diyor şair. Fakat 21. yüzyılda teknoloji çağında olsak da savaş, kin nefret yeryüzünden kalkıp semaya çıkıp yok olmuyor maalesef. Bu 10 yıl önce de böyleydi yüzyıllar önce de… Dünya tarihi ve bizim coğrafyamız acı, hazin hadiselerle dolu. Bunlardan biri de ‘Balkan göçü’. 1989’un mayısında yaşanan ‘Bulgaristan’dan Zorunlu Göç’ün sene-i devriyesini geçirdiğimiz bugünde bu konuyu irdelemek, çekilen sıkıntıları tekrardan gözden geçirmek istedik. İlkokul birinci sınıftayken sıra arkadaşımın göç sırasında bir bavulun içinde Türkiye’ye geldiğini işittiğimde kazınmıştı ‘göç meselesi’ aklıma. Doğduğun topraklara bir bavul içinde veda etmenin tarif edilemez bir kırgınlık olduğunu ilk 7 yaşımda öğrendim…

ADI YENİDEN DOĞUŞ AMA!

Osmanlı İmparatorluğu’nun 483 yıl boyunca hüküm sürdüğü şimdiki Bulgaristan topraklarında asimilasyon neticesinde Türkler güçlü bir nüfusa sahipti. 19. yüzyılda milliyetçi akımların güçlenmesi, Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi, I. Balkan Savaşı’ndan sonra büyük bir kitlenin Anadolu’ya göç etmesi, bölgede kalan Türkleri azınlık konumuna düşürdü. I. Dünya Savaşı’nın ardından, II. Dünya Savaşı sürecinde Türkiye ve Bulgaristan arasında büyük sorunlar yaşanmasa da 1950’de Bulgar hükümeti Türk azınlığı zorla göç ettirmek istedi. Bulgar hükümeti gerek kolektif çiftlikler kurmasından kaynaklanan nedenler, gerekse Batı yanlısı DP hükümetini Kore’ye asker gönderme kararından dolayı zor durumda bırakmayı istemesi gibi nedenlerle Türkleri, Türkiye’ye göç etmeye zorladı. 1951 sonuna dek Türkiye’ye 154 bin Bulgaristan Türk’ü giriş yaptı. 1968’de yapılan göç anlaşmasından sonra 1974’te Türkçe eğitimin yasaklanması sürecinin dışında, 1980’lerin ortalarına kadar önemli bir gelişme yaşanmadı. 1983’te KKTC’nin bağımsızlığını ilan etmesi, Bulgar yönetimini ‘Benzer bir operasyon buradaki azınlıklar için de yapılabilir’ kaygısına neden oldu. Todor Jivkov yönetimi 1984’in sonuna doğru ‘Yeniden Doğuş Süreci’ adını verdikleri bir ‘isim değiştirme’ kampanyası başlattı. Türkler isimlerini Slav isimleriyle değiştirmeye zorlandı. Çıkan hadiselerde bazı kaynaklara göre 800 ila 2500 arasında Bulgaristan Türk’ü yaşamını yitirdi. Baskılar yalnızca bununla sınırlı kalmadı; Türkçe konuşanlar cezalandırıldı, Türkçe ve Bulgarca basılan ‘Yeni Işık’ gazetesinin basımı durduruldu. Sünnet yasaklanırken Türk mezarları yıkıldı. Turgut Özal hükümeti Bulgaristan’da yaşanan kriz sonrası bir nota vererek sorunun görüşmeler yoluyla çözülmesini ve bir göç anlaşması imzalanabileceğini bildirdi. Bu öneri 1989’a kadar reddedildi. 1989’da Jivkov Türkleri bu kez topluca göçe zorlayınca, mayıs ayından itibaren Bulgaristan Türkleri tüm malını, mülkünü satarak Türkiye’ye giriş yapmak zorunda kaldı. Ağustos ayında sığınmacıların sayısı 300 bine ulaştı. Özal daha önce, “Herkes gelsin, Jivkov da gelsin” derken, Türkiye daha fazla göçmen kabul edemeyeceğini ve vize koyarak Bulgaristan sınırını kapattığını bildirdi.

BULGARİSTAN TÜRKLERİ UNUTLUMADI

Hazin olayların en kısa özeti bu şekilde. Her göçmenin, göç hikâyesi roman olacak boyuttadır eminim. Ama sıkıntıları Bulgaristan’da ve göç sırasında yaşadıklarıyla sınırlı kalmadı. Türkiye’ye geldikten sonra da yaşam hiç kolay olmadı, onlar için. Ellerinde yalnızca çok çok ucuza sattıkları mallarının parasıyla bu topraklarda tutunmaya çalıştılar.
Bazılarına şans güldü, bazıları büyük sefalet içinde hayatlarını sürdürdüler. Ama göçmenler hiçbir zaman birbirlerini unutmadı; hemşirelerini bulmak, o acıları paylaşmak, doğdukları memleketin özlemin gidermek için dernekler kurdular. Tabii dernek çalışmaların hayata geçmesi 80’lerin ortasını buldu. Onlardan biri de Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’ydi. Derneğin başkanı Bayram Çolakoğlu’na ulaşıyoruz; Göçü, Bulgaristan Türkleri’ni konuşuyoruz:

46’DAN ÖNCE HÜRRİYET VAR

“1969 yılında Bulgaristan’ın Filibe şehrinde doğdum. 1968’deki göç anlaşması geçerliliğini korurken 73’te babamın halasının yanına Kocaeli Derince’ye geldik. Büyük abim, halam ve eşimin birçok akrabası hâlâ Bulgaristan’da yaşıyor. Şu an sizle dernekten konuşurken karşımda 1938 ve 1943 yılına ait iki diploma mevcut. Diplomalar hem Türkçe hem de Bulgarca yazılmış. Bu da gösteriyor ki o yıllarda Bulgaristan’da müthiş bir hürriyet var. Bu hürriyet 46’ya kadar sürmüş. O yıldan sonra totaliter rejimin hâkim olmasıyla soydaşlarımıza karşı bir asimilasyon başlıyor. 58’de Türk mektepleri kapatılıyor, daha sonra Türkçe konuşmak yasaklanıyor. İşin boyutu ölümlere kadar uzanıyor, birçok da kayıp var.

TÜRKÇE EĞİTİM YOK

Jivkov’dan sonra bu politikalar sonlansa da ‘Demokratik Asimilasyon’ devam ediyor. Balkan ülkelerinde Türkçe eğitimin olmadığı tek yer Bulgaristan’dır. İşe alınırken adına bakılıyor; Ahmet, Mehmet’se ‘yok çalışamazsın’ diyor. Slav ismini alıp gitseler durum değişir. İşsizlikten dolayı da bireysel göçler devam ediyor. Ayrıca 89’da göç edenlerin çoğu çifte vatandaş. Bu da bazı sorunları devam ettiriyor; cenaze, doğum gibi işlerde…

AMAÇ SOYDAŞLARIMIZA YARDIM ETMEK

Dernek olarak amacımız göçmen ailelerinin ve Bulgaristan’daki soydaşlarımızın sorunlarını, sıkıntılarını çözülmesi amacıyla faaliyetlerde bulunmak. Maalesef bu tür faaliyetler için geç kalınmamış olsa durum değişebilirdi. Tabii ki dönemin şartlarını da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Şimdi biz elimizden ne gelirse yapacağız.

Akşam Gazetesi Pazar Eki


İçeriği Paylaş