Srebrenitsa yürüyüş günlüğü-1-

Gezi Notları Yazılar
İçeriği Paylaş

Şehit Bahaddin Yıldız Yürüyüş Kolu; Srebrenitsa Şehitlerini anmak için 08-10 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen 110km mesafelik, 3 günlük Marş Mira (Ölüm Yürüyüşü) proğramını 70 kişilik ekibiyle  katıldı…
Sremrenisa daki katliamı protesto etmek ve şehidleri anmak üzere her yıl yapulan 110 km. yürüyüşe çok farklı coğrafyalardan katılımcılarla geleneksel hale geldi. Bahattin Yıldız’ın 3 sene önce yalnız katıldığı ve Türkiyeli gençlere tanıtarak katılımını vasiyet ettiği Marş Mira  (Ölüm yürüyüşü) proğramına Türkiye’den 70 kişilik bir grup katıldı. Şehit Bahaddin Yıldız Yürüyüş Kolu Srebrenitsa Marş Mira programına ilk katılımını geçen sene 35 kişilik bir yürüyüş ekibiyle gerçekleştirdi. Mavi Marmara’nın hemen akabinde gerçekleşen organizasyonda, Şehit Bahaddin Yıldız yürüyüş kolu yürüyüşte etkinliği dikkat çekti.


Bu sene de; Gençlik Kültür Merkezi’nin kurduğu Şehit Bahattin Yıldız Yürüyüş Kolu 70 kişilik bir ekiple katıldı.
Yürüyüş ekibi proğramına bilge insan Aliya İzzet Begoviç’in Saraybosna’daki  kabrini ve civarında medfun olan şehitlerin kabirlerinin ziyaretiyle başladı. Bosna’da İslamın yılmaz savunuculuğunu ve bekçiliğini yapan bu mücahide yüzlerce Fatihalar,Yasinler,dualar ve şükranlar sunuldu. Tüm baskılara ve yolundan saptırılmaya çalışılmasına rağmen bizlere hediye ettiği Müslüman Bosna’nın devam ettirileceği ve bu uğurda çaba göstermekten ve fedakarlıklardan kaçınılmayacağı deklare edildi,sözler verildi.

Cihadın en güzel anlarının yaşandığı bu topraklarda, hayatlarını Rabbine sunan ve mezarları belli olan Türkiyeli şehitlerin kabirleri ziyaret edildi. Travnik’te Bosna toprağını kanlarıyla sulayan ve şehadet şerbetini içen Türkiye’den ilk yiğit mücahit: Selami Yurdan. Silah ve cephe arkadaşları:Said Ebu Said (Nevşehir 1962 doğumlu Sait Başer), Amerika’da yaşayan bir Türk yiğit Renda Tosuner, Ahmet Demirer, Bosna kökenli Pilot lakaplı Bursa’lı İlhan Atlı, 18 yaşında şehadete ulaşan Burçin (Şerafeddin) Çalışkan, üç çocuğunu geride bırakarak Rabbine kavuşan Pınar (Ahmet) Zafer.
Proğramın elverdiği kadarıyla ziyaret edilip, yollarını sürdürmek için sözler verilen Türkiyeli şehitlerimiz elbette bunlarla sınırlı değil. Sayıları kesin olmamakla beraber şehitlerimizin sayısı 50 ye yakın. Tüm şehitlerimizin kabirlerini tespit edip bu bilgileri daha sonra bir kitap haline getirerek Türkiyeli Müslümanların istifadesine sunmak Şehit Bahaddin Yıldız Yürüyüş Kolunun bir vazifesi olarak acil yapılacaklar listesine kayıt edildi.Arnavuti köyünde, şehitlerimizin ziyaretini esnasında köylüler ekibe Medine’de Ensar’ın Muhacirlere yaşattığı kardeşlik duygusunu yaşattılar. Cihatta fiilen savaşan ve nice şehitler veren bu köylüler 70 kişilik ekibi üçer-dörder evlerinde misafir ederek hizmette yarıştılar. Evlerinde misafir kalınan tüm köylüler cihada katılmış, gazi olmuş veya evlerinden şehitler vermişler. Katılımcılar hayatları boyunca unutamayacakları İslam kardeşliğinden sahneleri, şehitlerin kanlarıyla bereketlendirdiği bu köyde tarifi imkansız duygularla yaşadılar. Allah Celle programın çok güzel geçeceğini, Arnavuti köylülerinin bu sıcak ve samimi muameleleriyle başlangıçta müjde olarak katılımcılara hissettirdi. Çok zorlu ve çetin geçecek 3 günlük yürüyüş öncesi adeta peşin ve ilahi bir hediyeydi bu. Cihadın ve şehitlerin oluşturduğu bereket, köylüleri sıradan insanlardan; müslüman kardeşi için evini ve ekmeğini bölüşen Müslümanlara dönüştürmüştü.
Bu güzel insanlardan ve köyden istemeye istemeye ayrılma vakti gelmişti. Artık yürüyüş zamanı gelmişti. Camide düzenlenen vedalaşma merasimiyle tek tek köylülerle kucaklaştık, sarıldık, kopamadık ama ayrıldık. Ayaklarımız köyden ayrılıyordu ama kalplerimiz onları fetheden köylülerde ve Arnavuti köyünde kalacaktı.

BİRİNCİ GÜN
Eşyalar araçlara yüklendi ve Saraybosna’dan Tuzla şehrine yürüyüşün başlangıç noktası olan Nezuk köyüne hareket eden 70 kişilik Şehit Bahaddin Yıldız Yürüyüş Kolu heyecanla ve şevkle yola revan oldu. Otobüslerimiz  geri döndü ama küçük bir minibüs çadırlarımızı ve akşam için yiyeceklerimizi taşımak için önden kamp yapacağımız alana gitmişti.07:30 da marşlarıyla Şehit Bahaddin Yıldız Yürüyüş kolu yürüyüşün besmelesini çekti. Bahaddin Yıldız’ın vasiyeti üzerine gördüğümüz köylülere, polislere, diğer yürüyüşçülere herkese Esselamu Aleyküm diyerek selamı yaygınlaştırmaya çalışan ekip hemen hemen hepsinden çok güzel karşılıklar alıyordu. Geçen sene ekibimizin  bıraktığı etki hem köylülerde hem de diğer katılımcılarda çok net müşahede ediliyordu. Çoğu ekibimizi tanıyor : ‘’Nasılsın arkadaş? ‘’ ‘’Arkadaş’’ ‘’Türkiye’’ ‘’Esselamu Aleyküm’’ diyerek bizim hatırımızı soruyor, diğer arkadaşlarına bizleri göstererek Boşnakça ‘’Bunlar Türkler,çok iyi yürüyorlar, geçen sene de gelmişlerdi, bak bu sene de gelmişler’’ diyerek hayranlıklarını ve takdirlerini belirtiyorlardı.

İlk gün parkurun en çetin ve zorlu bölümüydü. Tırmanmalar çok uzun sürüyor, bitmek bilmiyordu. Birçok katılımcı sık mola veriyor ve gecikiyordu. Birçoğu tırmanmalarda zorlanıyor ekibimiz onların elinden tutarak yardım ediyordu. Cuma namazı için mola vereceğimiz Snagovo mevkiine kadar yürüyüşçüler perişan olmuştu. Mola yerine varınca Cuma namazına yetiştik, cemaate katıldık. Namazdan sonra tüm yürüyüş boyunca görülecek en büyük kahve ikramı organizasyonuna şahit olduk. Su, kahve ve azıcık bisküvi gibi atıştırmalıklarla Cuma namazı sonrası biraz dinlendik. Ve ekip yeniden yola devam etmeye başladı.
Yürüyüşü gerçekleştirmek ve finişi görmek zaten bir amaçtı ama bizim amacımız sadece bu kadarla izah edilecek bir traking sporu olamazdı. Biz bu yürüyüşe; 1995 yılında bin bir çile ve eziyetle yürüyen Boşnak Müslümanların sıkıntılarını anlamak, onların çektiği eziyetleri unutmamak, bu eziyetleri çektirenleri unutmamak, bu eziyetlere sadece ve sadece Müslüman oldukları için uğradıkları düşüncesini diri tutmak için katıldık. Biz hem yürüyenlere hem de yolda bizi gördüklerinde gözlerinin içi gülen Boşnak köylülere ‘’Müslümanlar kardeştir, biz sizleri yalnız bırakmıyoruz, bırakmayacağız’’ ilkesini anlatmak için yürüyoruz. Biz Bahaddin abinin vasiyetini yerine getirmek için her fırsatta Allah Celle’nin selamını yaymak ve O’nun varlığını ve birliğini Bosna topraklarında haykırmak için yürüyoruz. Biz; Müslümanlara bu işkenceleri yapanlara elbet hesabını soracağımız günlerin geleceğini haykırmak için yürüyoruz. Bosna’da ayağına diken batan kardeşinin acısını Türkiye’de hissetmesi gereken Müslüman hassasiyetini yeniden bulabilmek için yürüyoruz. Filistin’in, Gazze’nin, Afganistan’ın, Çeçenistan’ın, Moro’nun, Eritre’nin, Irak’ın ümmet coğrafyası olduğu kadar Bosna’nın da Ümmet coğrafyasının bir parçası olduğunu tüm dünyaya haykırmak için yürüyoruz.
Cuma namazından sonra zorlu dağ yollarına koyulduk. Denk gelinen köylülere selam verilerek, İstanbul’dan emaneten gönderilen başörtüler hediye edilerek, bilinen Boşnakça kelimeler ve hal diliyle anlaşılarak uzak mesafeler yakın edildi. Güler yüzlü, sabır timsali  güzel insanların kahve ikramı can-ı gönülden ve şükranla kabul edildi. Marşlar, tekbirler ve salavatlarla dağlar, bayırlar, tepeler aşıldı. Çeşmelerde durulup, Bosna dağlarının buz gibi soğuk sularından kana kana içildi. Rahmanın, dağlarda hiç beklenmeyen nimetleri; erikler, elmalar, vişneler afiyetle yenildi.
Yürüyüş ekibi  3 ayrı grup şeklinde hareket ediyor ve her grubun başında telsizli bir grup amiri bulunuyordu. Gruptan bu amirler sorumluydu ve 3 amir aralarında sürekli iletişim halindeydi.. Bu sayede geride kalan ya da yolunu kaybeden olursa grup amirleriyle haberleşiliyor ve gerekli müdahele yapılıyordu. İlk günün sonunda kamp yerine, belirlenen saatte katılımcıların hemen hemen hepsi birbirine yakın vakitlerde ulaştılar. 19:30- 20:00 arası Kamenica denilen mevkide bir iki yürüyüşçü hariç herkes kamp yerindeydi. Anne babasıyla yürüyüşe katılan küçük yürüyüşçümüz zorlanınca, son grubumuzdan birkaç katılımcı onlara yardım maksadıyla biraz gecikmeli olarak kamp yerine ulaşınca sayımız tamamlandı.


YÜRÜYÜŞE KATILAN HANIMLAR DA KATILDI
70 kişilik ekibin haricinde organizasyona Türkiye’den dahil olan birkaç yürüyüşçü daha kamp yerinde çadırlarımızda kalmak istedi. Havaalanında karşılaşıp yardımcı olmaya çalıştığımız katılımcı hanım, bir diğer katılımcı arkadaşın eşi ve yürüyüşün sadece ikinci gününe katılan bir hanıma, mevcut çadırlarımıza sıkışarak bir çadır tahsis ettik ve gecelemelerini temin ettik. Sonraki günlerde ekibin dışından da olsa beraber yürüdüğümüz birkaç arkadaşı daha çadırlarımızda misafir ettik.

Çadırlarımız; kamp alanına erken ulaşan öncü grubumuz tarafından kurulup, hazırlanmıştı. Abdest alınıp Boşnak komutanın imamlık yaptığı alana gidildi ve akşam-yatsı namazları cem-i takdimle eda edildi. Gruptaki katılımcıların içini hoş ama bir o kadar garip duygular kaplıyordu. İlk defa, kim bilir belki de son defa askeri kamuflajıyla bir komutanın hem de sakallı bir komutan-imamın ardında çoğunluğunu askerlerin oluşturduğu cemaatle namaz kıldık. Cihadın Bosna’ya kattığı güzel hasletlerdi bunlar. Biz de Rabbimize bizlere yaşattığı bu güzellikler için binlerce şükrederek doya doya tadını çıkarıyorduk.
Hazırlanan akşam yemeklerini hızlıca yiyen katılımcıların çoğu hemen, dağıtılan çadırlara girdiler ve sabah namazına kadar günün verdiği aşırı yorgunluktan güzel bir uyku çektiler.
YÜRÜYÜŞE GÖRÜNMEZ ENGEL
Geçen seneye göre Marş Mira organizasyonu tarafından katılımcılara sağlanan imkanlarda kısıtlamaya gidilmişti. Bu sene çadır, akşam yemeği, ekmek ve battaniye verilmiyordu. Bu katılımcıları çok zorladı. Tedbiren çadırlarımızı yanımızda getirmiştik ama yürüyüşçülere ağırlık olmasın diye çadırları kamp alanına ulaştırması için ayrıca bir araç kiralamak mecburiyetinde kalmıştık. Yemekte verilmeyince araç aynı zamanda günlük yemek ihtiyacı için alışveriş yapıp akşama kamp alanına ulaştırıyordu.
Makul olan, yürüyüşte yanınıza su ve fazla ağırlık yapmayacak hafif birkaç malzeme almanız şeklindeydi. Yolda ekmek, su, ve takviye diğer malzemeler dağıtılacak ve gün sonunda kamp alanına ulaştığınızda çadırınız kurulmuş olacaktı. Askerin dağıttığı sıcak yemek ve ekmekle karnınızı doyurup, sabah yolunuza devam edecektiniz. Maalesef bu sene bunların hiçbirisi olmadı. Yolda Merhamet teşkilatının 3 gün içerisinde sadece bir defa dağıttığı pet şişe suya denk geldik. Bosna kızılhaçı da bir defa boş sandiviç ekmeği dağıttı. Birkaç defa da izdihamdan alamadığımız su tankerlerinden, musluk ya da hortumla su dağıtıldı. Hepsi bu kadar. Gizli bir el insanların yürüyüşe fazla rağbet etmesini ciddi bir şekilde engellemek için imkanları olabildiğince kısmıştı.

Özellikle yürüyüşün 2.gününde 5-6 saat hiçbir su kaynağına ve su tankeriyle karşılaşmadan yürüdük. İnsanlar susuzluktan kırılma noktasına gelmişti. Zorunlu mola verildi ve organizatörlere yapılan baskı sonucunda zorla bir su tankeri getirtildi. Bu sayede bir nebze de olsa susuzluk giderilmeye çalışıldı. Bu kısıtlamalar yürüyüşçülerin ciddi manada morallerini bozdu ama azimlerinde herhangi bir azalma görülmedi. 7 den 70 e her bir katılımcı inatla ve ısrarla yürüyüşüne devam etti.>>> DEVAM EDECEK…<<<

Ayhan Biçici / Srebrenitsa / Dünya Bülteni


İçeriği Paylaş

1 thought on “Srebrenitsa yürüyüş günlüğü-1-

  1. Holokostun gerçekliğini, kapsamını, mekanizmalarını (örneğin gaz odaları) veya maksatlılığını inkar etmek. Özellikle milliyetçi ve İslami basında oldukça yaygın olarak dile getirilen ırkçı inkar, kurbanın olmayan bir mazlumluk üzerinden günahkar/haksız çıkar sağlamak peşinde olduğu argümanına dayanır. Örneğin, Millî Gazete yazarı Fatih Sertyüz’ün 24 Şubat 2009’deki yazısı, ulusal bir gazetede son 20 yılın en ağır Soykırım inkarı metnidir. O yazıdan küçük bir kesit sunalım: ‘Gaz odaları da kocaman bir yalandı. […] Başka bir dolma Zyklon-B gazı hakkında yutturulmak istenendi. Alman makamları bu gazı, savaş sırasında ortaya çıkan ve binlerce insanın ölmesine yol açan Tifüs mikrobunu kırmak için kullanmışlardı. Yani Yahudileri öldürmek değil, bilakis kurtarmak istiyorlardı.’

    Türkiye gazetesi yazarı M. Necati Özfatura’nın ‘Soykırımı Siyonistler planladı’ formülüne dayanan yaziyor: ‘İkinci Dünya Savaşı esnasında Hitler’in kıyımı ile Siyonist medyaya malzeme oldu. Yahudileri mazlum millet gibi tanıttılar. Aslında Hitler’i iktidara getiren ABD’li Yahudi bankerler ve çok uluslu şirketler idi. Hitler Avrupa’daki Yahudilerin Filistin’e göç etmeleri için soykırım yaptı. Ama bu dev aynasında büyütüldü. Kaldı ki Hitler’in soyunda Yahudiler olduğu biliniyor. İsrail’in kurulması dünya Siyonist teşkilatınca yıllar önce planlanmıştı. Bunu 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başardılar.’

    Bir halk olarak Yahudileri, bir devlet olarak İsrail’i soykırımı icat etmek veya abartmakla suçlamak.: Özellikle milliyetçi ve İslami basında oldukça yaygın olarak dillendirilen bu teze göre Yahudiler, bir soykırım icat ederek kendi emellerini (İsrail’i kurmak) meşrulaştırmışlardır.

    İşin ilginci, bu söylem Müslüman ve Türklere karşı da kullanılmaktadır: İsviçreli Alexander Dorin, 2009’da yayınlanan Die Geschichte eines Salonfahigen Rassismus [Salon Irkçılığının Tarihi] adlı kitabında, aslında Srebrenica’da ne Soykırım ne de katliam yapıldığını; bu yalanın kendi emellerini (Bosna-Hersek’i kurmak) meşrulaştırmak için Aliya İzzetbegoviç ve Bill Clinton tarafından uydurulduğunu, olaylarda ölenlerin sayısının 2-3 kat şişirildiğini, öldürülenlerin de aslında Bosna Hersek ordusuna mensup askerler olduğunu iddia etmektedir.

    Noam Chomsky de NATO harekatı öncesi çoğu cinayeti Kosova Kurtuluş Ordusunun işlediğini, Sırpların NATO saldırılarından sonra silaha sarıldığını iddia eder ve bu yüzden ciddi şekilde eleştirilir. Arada bir fark var mı?

    Yunanistan’daki aşırı sağcı basın da, tezini güçlendirmek için Türklerin Ermenilere, Rumlara, Kürtlere uyguladıkları zulümleri sıralayıp; Nazilerin bile Türklerden esinlenerek ve Türklerin imha yöntemlerini kullanarak Yahudi Soykırımını yaptıklarını, Kıbrıs’ta da benzer bir etnik temizlik uyguladıklarını iddia edip, Türkiye’nin Barış Gücü çerçevesinde Kosova’ya asker göndermesini de ‘Balkanlara tekrar nüfuz etmek isteyen yayılmacı Türkiye Cumhuriyeti, Kosovalı Müslüman Arnavut azınlığı yıllardır silahlandırdı ve Sırplara karşı kışkırtarak bu isyana sebep oldu. Nitekim Prizren bölgesine Türk askeri yerleştirmeyi başardılar.’ diyerek, etnik temizlik sırasının Balkanlara geldiğini ima ediyordu. Bu yorumlarda Türklerin emellerini (Balkanlara geri dönmek) gerçekleştirmek için hem Kosovalı teröristleri yıllardır silahlandırdıkları, hem de Sırpların Kosova’da bir katliam yaptıkları hikayesini uydurdukları iddia ediliyordu. Yine düşünelim, bir fark var mı?

    Sırplara göre de dünyayı, petrol zengini Müslüman elitler ve petrol tröstleri beraberce yönetmektedir: Sırp basınında, Bosna vahşeti sırasında, petrol zengini Suudi Arabistan, Kuveyt, BAE ve Katar gibi ülkelerin petrol gelirleriyle, Batı’da satın aldıkları şirketlerin listesini de ekleyerek, sık sık dile getirilen “Bazı nüfuzlu Müslüman ülkeler ve petrol endüstrisinde büyük çıkarları olan ABD ve NATO üyesi yardakçıları, önce Yugoslavya’yı parçalayarak zayıflattılar, sonra Bosnalılar eliyle Avrupa’nın göbeğinde bağımsız bir Müslüman devlet kurabilmek için, savaş sırasında ortaya çıkan ufak tefek bazı zorlukları abarttılar, gerçeği saptırarak Sırp askerlerini Srebrenica’da Soykırım yapmakla suçladılar ve bu yalanlarını petro-dolarları ile satın aldıkları uluslararası basını eliyle dünya kamuoyuna servis ettiler. “Şimdi Kosova’da aynı oyun bir kez daha sahnelenmekte’ türü ırkçı savlardan pek farkı yoktur.

    http://www.youtube.com/watch?v=i1a-_LzxDyE
    Srebrenica Planned in Washington and Sarajevo
    Excerpt from Dutch television documentary on Srebrenica. Features interview with Hakija Meholic the Muslim police chief of Srebrenica during the war.

    İzzetbegoviç’in, uluslararası kamuoyunu harekete geçirecek, NATO müdahalesinin önünü açacak bir etnik temizliği öngördüğünü ve Srebrenitsa’yı kurban ettiğini iddia eden Boşnak yetkililer vardır ki olayların gelişimi de bunu doğruluyor (1993’teki bir görüşmede Bill Clinton’un Aliya İzzetbegoviç’e ‘Sırplar Srebrenitsa’da 5.000 kişiyi öldürürse askeri müdahale düşünülebilir’ demesi)

    Srebrenitsa’da kenti korumakla görevli bir diğer birlik ise Boşnaklara ait 28. Tümen idi ancak bu tümen saldırı başlamadan kısa bir süre önce kenti terk etmişti. Kentin güvenliğinin sağlanmaması nedeniyle Srebrenitsa’nın düşmesinden Bosna Hersek’in eski Devlet Başkanı Aliya İzzet Begoviç de sorumlu tutuluyor. Srebrenitsa eski polis şefi Hakiya Meholiç’e göre İzzet Begoviç bilerek Boşnak sivilleri sürgüne terk etmişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.