Makedonya’da Türk Kültürünün Dünü, Bugünü ve Yarını

Eyüp Salih Özel Dosyalar
İçeriği Paylaş

Eyüp SALİH- Türklerin Balkan topraklarında ki varlığı  4’üncü yüzyıla dayansa da Osmanlı’ların 14’üncü yüzyılda yoğun olarak bugünkü Makedonya Cumhuriyeti’nin de dahil olduğu bu topraklarda yerleşmesiyle yeni bir Türk kültürü oluşmuştur. Anadolu’dan gelen Osmanlılar Rumeli’de buldukları farklı dil ve inanca sahip olan halklarla ortaklaşa bir hayatı beş asırdan fazla bir zaman içerisinde paylaşmıştır. Kendi medeniyetini ve kültürünü bu coğrafyada yaşatarak diğer kültürlere de saygı göstermiş ve adaletli davranmıştır.

Makedonya’da Osmanlı döneminden kalan Türk kültürü anıtların sayısı kabarıktır. Bunların  bir bölümü korunmuş ve restorasyon yapılmış, fakat büyük bir bölümü de günümüze kadar maalesef korunamamıştır. Bugünkü Makedonya Cumhuriyeti’nin coğrafi durumu ve bir medeniyetler kavşağı oluşturduğundan dolayı çok sayıda savaşlara maruz kalmıştır. Bunun yanı sıra iklim koşulları ve insan dikkatsizliği yüzünden de bunların çoğu günümüze kadar muhafaza edilememiştir.

Atat+-rk an¦- evi - Kocacik
Atatürk’ün Evi, Kocacık

Tarih boyunca değişik kavim ve uluslara ev sahipliği yapan Makedonya’da değişik ulusların kültür izlerini görmek mümkündür. Bu bağlamda bölgede en etkin kültür Türklere aittir. Türk folkloru, halk müziği ve oyunları, Türk mimarisi, Türk zanaatcılığı, Türk dili, Türk sanatı gibi unsurun diğer milletler tarafından benimsendiği de görülüyor. Tarihi süreç içerisinde inşa edilen Türk kültür eserleri  1912 yılında Osmanlı’nın bu topraklardan çekilmesiyle büyük bir tarih ve medeniyet katliamı yaşamıştır. Osmanlı eserleri ya tahrip edilmiş yada yok edilmiştir.

Türk kültürünün yaşamasında önemli yere sahip olan Türkçe bugüne kadar Türk halkının kesintiye uğratmadan konuştuğu dildir. Belli dönemlerde ( Yugoslavya Krallığı’nda) Türk dilinde eğitim yasaklansa da ana dilini konuşmaya devam etmiştir. Birlikte yaşanan milletlere de etkisini göstermiştir.

Beş asırlık Osmanlı hakimiyeti döneminden kalan ve Makedon dilinde yer alan 3 bine yakın söz vardır. Bazı durumlarda Türk sözlerinin yerine  Makedonca sözün kullanılması mümkün olmuyor. O sözler Makedon sözlüğünün ayrılmaz bölümü olmuş, onlara yabancı söz olarak bakılmıyor ve Makedonca konuşmalarda yan yana konuşuluyor. Bugün Makedonya’da 80 bine yakın Türk yaşıyor fakat iki halk yeterince uzun zaman birlikte yaşayarak davranış ve yaşam tarzlarının bir bölümünü birbirine aktarmayı başarmıştır. Son Türk askeri uzun yıllar önce Makedonya’yı terk etmiş fakat burada gün “Türk kahvesi” ile başlıyor.

Son zamanlarda Makedonca dilinden Türk sözlerini atma girişimleri varsa da, halk arasında yerleşmiş sözlerin kullanılması devam etmektedir. Osmanlı öncesinden ve Osmanlı döneminden kalan Türk dili ve kültüründen kurtulmak isteyen Sırplar, Yunanlılar, Hırvatlar ve başka Balkan unsurları 19’uncu yüzyılın ilk yarısından itibaren kendi dillerini Türkçe kelimelerden temizlemeye başladılar. Ancak elde ettikleri neticeler kendileri için çok üzücü oldu, çünkü kendi dillerinin Türkçe’siz ne kadar fakir olduğunu gördüler.

Makedonya’da Türklerin yaşadığı her bölgede, özellikle Doğu Makedonya’da Türk nüfusunun az olmasına rağmen yer isimleri Osmanlı döneminde olduğu gibi kullanılmaktadır. Örneğin: Kurt Dere, Çiflik, Baba dağı, Karaorman, Demir Hisar, Demir Kapı, Erikli, Kocacık, Cumali, Bahçeboz, İmaret gibi daha bir çok yer. Büyük şehirlerde kurulan pazar yerleri de eski isimleriyle anılıyor: odun pazarı, tereke pazarı, pekmez pazarı, at pazarı gibi. Dağ isimleri, köprüler, yemek türlerinin de isimleri Türkçe ifade ediliyor. Anadolu’nun farklı bölgelerinden bu yerlere yerleşen halk, kendi yöresinin giyim kuşamını, yaşayış tarzını, örf ve adetlerini buralarda da yaşatmaya devam etmiştir.

Makedonya’da yaşayan Türk halkı, dini ve milli bayramlarda, mevlidlerde, evlilik ve sünnet düğünlerinde, kına gecelerinde  ve diğer kutlamalarda söylenen ilahiler, türkü ve oyunları sergilemeye devam etmektedir. Hıdırellez günlerinde martufal çıkararak manilerin söylenmesi, konuşmalarda atasözlerin kullanması da Türk kültürünün yaşanmasının bir göstergesidir.

Hıd-Bah-Şen ( Hıdırellez ) kutlamaları her yıl geleneksel olarak 3-6 Mayıs tarihinde Doğu Makedonya’da çeşitli etkinliklerle devam etmektedir. Türk kültürüyle ilgili çeşitli çalışmalar sürdürülmektedir.

Makedonya’nın bazı bölgelerinde Türk kültürünün ayrılmaz parçası ata sporu olan at yarışları, yağlı güreş gösterileri de düzenlenmektedir.

Türk kültürünü farklı alanlarda yaşatmak amacıyla çok sayıda Sivil Toplum Kuruluşları faaliyetlerini de sürdürmektedir.

Son yıllarda T.C. Başbakanlığına bağlı TİKA ve Yunus Emre Kültür Merkezi’nin kurulmasıyla, bir taraftan kültür eserleri onarılıyor, diğer taraftan da Türk kültürü çeşitli faaliyetlerle tanıtılmaya devam ediliyor.

Büyük şehir ve kasabalarda faaliyette bulunan zanaatların büyük çoğunluğu  Türk zanaatlarına bakılarak yapılırdı. Demircilik, kazancılık, ibrikçilik, bıçakçılık, kuyumculuk, dokumacılık vb. zanaatlarda olduğu gibi.

Sanatta ve güzel sanatlarda da bazı Türk izine rastlanmaktadır. Bu etki en çok odun oymacılığında, ressamlıkta, seramikçilikte, süslemede vb.  sanat kollarında geniş boyutlara ulaştı.

Ziraat alanında bazı ürünlerin isimleri yine Türk ismi olarak söyleniyor. Örneğin, karapaşo elması, Hacı Sinan elması, Hafız Ali, kadın parmağı üzümü gibi…

Osmanlı Türk etkisi Rumeli’de yaşayan diğer milletlerin giyim ve kuşamlarında da görülmektedir. Diğer milletlerin erkekleri Türk fesi, kuşağı, yeleği, kemeri, para kesesi, sırmalı mintanı, kundurası vb. eşya

giyiyorlardı. Kadınlarda ise Türk kadınları gibi ferman, entari, fistan, altın veya gümüş paralarla donatılmış fes, yelek, ipek gömleği, türban, zebane, zengin nakışlı ipek ve hase gömleği, kürk, kolan, pabuç, gerdan, bilezik, mühür gibi eşyalar giydikleri ve bugüne kadar muhafaza edildiği görülmektedir. Bugün, bu eşyalar bazı köylerde kullanılsa da özellikle Türk, Makedon, Arnavut ve Ulahların kurdukları Halk dansları topluluklarında görülmektedir.

Makedon yazarların eserlerinde, özellikle Osmanlı dönemini konu ettikleri eserlerinde çok sayıda Türkçe sözler kullanmışlardır. Makedon yazarı Stale Popov’un “Kaleş Angya” isimli romanın birinci sözü Kaleş (kara gözlü), Yovan Pavlovski’nin “ Gemiciite” (gemiciler), Gorgi Abaciev’in “ Aramisko gnezdo” (Haramiler yuvası) anlamında kullanılan Türkçe sözlerdir. Romanın içerikliğinde çok sayıda Türkçe sözleri yer alırken bazı yazarların eserlerinde Türk atasözleri de görülmektedir.

Her şeye rağmen Makedonya Türkleri, kimliklerini yaşamak, kültürlerini geliştirmek, eğitim sorunlarını çözmek, örf ve adetleri ile milli ve dini çıkarları elde etmek ve korumak için yıllardır yürüttükleri savaşından vazgeçmiş değillerdir. Bu alanda aydın ve yazar çizerler Makedonya Türk kültürünün hazinesini zenginleştirmek için, halkımızı yüreklendiren, milli ve kültür duyguların gelişmesi ve benliklerinin güçlenmesi için gayret gösterenlerin sayısı oldukça fazladır.

Son yüzyılda Makedonya’da Türk kültür zenginliğini tanıtan ” Manastır Vilayeti Tarihçesi “ kitabın yazarı Mehmet Tevfik’i anmak gerek. Rumeli’de önemli bir vilayet olan Manastır’da ki Türk İslam anıtları ve kültürü hakkında açıklayıcı bilgiler veriyor.

Balkanlarda dolayısıyla merkezi olan Makedonya’da Türk kültürü ve tarihini gün yüzüne çıkartmak açısından da önem arz eden ve bir dönem belediye başkanı olan Üsküplü Salih Asım Bey’in “ Üsküp Tarihi ve civarı” eserini zikretmek gerekiyor. Eserde Üsküp’le ilgili verilen bilgiler arasında Osmanlı Türk kültürüne hizmet eden 18 mektepten, lise düzeyinde idadi, ziraat ve sanayi ile Emir İsmail ve Meddah medreselerinin çalıştığı anlatılır. Eserin 1911 yılı baskısında mevcut 51 cami ve mescitten söz edilirken 1932 yılının ikinci baskısında 15’in faal olduğu yazılıdır.  Üsküp’te tasavvuf kültürüne hizmet veren Bektaşi, Mevlevi, Rifai, Kaderi, Sinani, Celveti ve Halveti tarikatlarına mensup 15 tekkenin var olduğu bu eserde yazılıdır.

Türk kültürünün yaşanmasında edebiyatın nekadar önemli olduğu her kez tarafından biliniyor.Türk kültürünün ayakta kalmasını sağlayan bu toprakların yetiştirdiği şairleri de anmak gerekiyor. Aşık Çelebi’den(1520-1572) başlayarak Cenab Şehabetin’e (1870-1958 ),Yahya Kemal Beyatlı ( 1884 – 1958 ) ve Yaşar Nabi Nayır’a ( 1908 – 1981 ) kadar Makedonya doğumlu ya da ömürlerinin önemli bir kısmını şiir yazarak buralarda geçiren yazarlar vardır.

Bu kapsamda Yahya Kemal’in şiir hocası olan ve tasavvuf kültürünün yaşamasında büyük katkısı olan Üsküp Rifai dergahın postnişini şair Şeyh Sadettin Sırrı’yı dile getirmeliyiz. O, sadece sıradan bir şeyh, mürit ve müminlerine manevi yoculukta öncülük edip tarikatında en üst aşamaya varan bir kişi değil, bundan daha çok zengin bir kültür ve bilgiye sahip, çok okuyan ve birçok sanat kollarından haberdar olan biridir.

Farklı dönemlerde şiir ve yazılarıyla Türk halkını aydınlatan çok sayıda yazar ve şair yetiştirmiştir bu topraklar. Fettah Rauf, Mustafa Karahasan, Süreyya Yusuf, Şükrü Ramo, Fahri Kaya, İlhami Emin, Mahmut Kıratlı, Necati Zekeriyya, Avni Engüllü gibi daha bir çok ismi anmak gerekiyor.

Türk kültürünün ayrılmaz parçası olan folklor, Makedonya Türkleri açısından önem taşımaktadır. Yerli Türklerden folklorumuzla ilgilenen kimse yoktur denemez, ama bunlar türkü ve manilerimizi ya başkaları için derlemişler ya da düğünlerde şarkı söyleyen, çalgı çalan kişilerin günlük işlerinde kullanmaları için toplayıp kaydetmişlerdir. Folklorumuz üzerinde yapılan çalışmalar arasında ilk olarak Polonyalı Türkolog Tedauş Kovalski’nin (1889 – 1948 ) “ Makedonya’dan Osmanlı – Türk Halk Türküleri” ( 1926 ) isimli bilimsel yazısının ayrı bir önemi olduğunu anmak gerek. Tihomir Corceviç’in de Makedonya Türklerinin halk bilimi ve özellikle örf ve adetleriyle ilgili değerli çalışmaları vardır. Daha bir kaç bilim adamı yanı sıra bu alanda Dr. Olivera Yaşar, Dr. Sevim Piliçkova’nın, Prof. Dr. Arif Ago’nun, Prof. Dr. Hamdi Hasan’ın, Prof. Dr. Yusuf Hamzaoğlu’nun değerli çalışmaları da takdir edilmelidir.

İkinci Dünya savaşından sonra ki yıllarda folklorumuzu derleme ve yayımlamada Türk aydınlarından öğretmen, yazar Hüseyin Süleyman’ın ayrı bir yeri vardır. Zengin Türk folklorunda en iyi türkülerin Rumeli türküleri olduğunu, manilerimizin başka halk edebiyatlarında örneği nadir görülen değerden oldukları bilinse de bunları toplayıp yazıya aktarmak, türkülerimizi kaydetmek kimsenin aklının köşesinden geçmediği yıllarda, Hüseyin Süleyman bunları bir bir derleyip Arap harfleriyle defterine yazmıştır. Bunun folklora olan tutkusunun yanında, halk yaratıcılığına karşı duyduğu büyük saygıdan ve bunların zaman içerisinde kaybolmasından korktuğu için yaptığı bir gerçektir. Onun, İki Dünya Savaşı arasında derlediği türküler ve özellikle Üsküp türkülerinin gazete ve dergilerimizde ( Birlik, Sesler ) yayınlanması bunları kaybolmaktan kurtarmanın yanında kültür topluluklarında çalışmalar için de önemli bir kaynak olmuştur.

Makedonya’da ki halk türkülerinden bahseden Hüseyin Süleyman, İştip’te söylenen türkülerin ön sırada olduğunu vurgular ve şunları yazar :  Vaktiyle İştip’in “ Kavaklı” mesiresi aşıkların buluşma yuvasıydı. Orada bağrı yanık aşıklar, gönüllerinde müphem bir sevdayı sazının tellerine dökerken hayalinde uçan dilleri tecessüm eder”.

Bir kültürün yaşaması için eğitimin önemi çok büyüktür. Ağırlıklı dini eğitimin verildiği çok sayıda medreselerden bügün eser kalmamıştır. Osmanlı hakimiyetinin son dönemlerinde ise inşa edilen okullar da yok olmuştur. Kosova Vilayeti’nin merkezi olan Üsküp’te İslahane parkında Hafız Mehmet Paşa tarafından inşa edilen Islahhane ve İdadiye okulları yok olmuştur. Sekiz yıllık İdadiye okulu 1898 yılında öğretmen okulu olarak çalışmaya başlamıştır. Osmanlı döneminden sonra da okul olarak hizmet veren bina 1963 depreminde yıkılarak bugün yalınız giriş kapısı ayakta kalmıştır.

İslahane binası da sanak okulu olarak inşa edilmeştir. Beş yıllık eğitim verilen okulda çeşitli zanatlar öğretilmiştir. Bu bina da yıkılmıştır.

Makedonya’da Türk kültürüne tiyatronun verdiği katkı inkar edilemez. Selanik’te yaşanan tiyatro sanatı, Üsküp ve Manastır’da etkisini göstermesiyle, o dönemlere kadar bu şehirlerde kültür sanat alanında hissedilen monoton bir yaşam tarzı, yavaş yavaş değişir, seyyar tiyatro sanatçıların sundukları tiyatro gösterileri  ile şehir canlanır ve değişiklik kazanır. (21 Aralık 1864 tarihinde “Türkiye” gazetesinin 21.sayısında). Mahmut Şefket Paşa tarafından Vardar nehri kıyısına inşa edilen ilk Türk tiyatro binası çalışmalarına 1906 yılında başlamıştır. Bu binada uzun yıllar dram,opera ve filim gösterilerinden başka konserler de düzenlenmiştir. Tiyatro binası 1914 yılında çıkan yangınla tamamen yıkılmıştır. 1950 yılında kurulan Üsküp Azınlıklar tiyatrosuyla Türkler de toplumsal bir kuruma sahip oldular. Tüm zorluklara rağmen bu tiyatro Türk kültür sanatına hizmet etmeye devam etmektedir.

Osmanlı Türkler’inden kalan kültür eserleri ve izleri uzun yıllar yok etme çabalarına karşı Makedonya’nın her yerinde görülmektedir. Türkler iskân ettikleri her yerde yollar, köprüler, saat kuleleri, kuleler, su kemerleri, hanlar, kervansaraylar, bedestenler, hamamlar, camiler, tekkeler, türbeler, mektepler, medreseler, kütüphaneler, imarethaneler, çeşmeler vb.  mimari ve kültür eserleri inşa ettiler. Değerli eserlerden bazıları onarılarak aslına uygun hizmet verirken bazı eserler ise farklı etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır. Çok sayıda eserler ise yıllardır harabe halinde onaracak elleri bekliyor.

Bu çalışmamda Makedonya’da Osmanlı Türk kültürünün önemli eserleri olan camilerin dışındaki eserleri ele alarak sunmaya çalıştım.

Vakıf ve imarethaneler:

Türk kültüründe önemli bir yeri olan yardımlaşma anlayışı doğrultusunda kurulan hayır kuruluşları Vakıf  ve imaretlerin sayısı Makedonya topraklarında hayli kabarıktı. Önemli merkez şehirleri olan Üsküp, Manastır, Ohri, İştip, Kalkandelen ve diğer yerlerde kurulan Vakıflara ait dükkan, değirmen ve araziler belli iktidarlar tarafından alınarak hizmetlerine son verilmiştir. Bugün vakfiyelerin bazıları Tarih Arşivlerinde tarihi belgeler olarak korunmaktadır. Aynı zamanda Osmanlı döneminde kurulan imarethaneler de yıkılmıştır.

Hanlar:

Kapan han, Üsküp’te sancak beyi İsa bey tarafından çarşı merkezinde XV ‘ci yüzyılda inşa edilmiş ve konaklama olarak kullanılan kervansarayıdır. İlk olarak Yahya paşa cami vakfiyesinde 1506 yılında söz edilen han, 1555 yılında depremde 1689 yılında yangında hasar görmüş, 1963 depreminde bazı bölümler yıkılmış, fakat 1974 yılında onarılmıştır. Dörtgen şeklinde 1066 metre karesi olan han dışarıdan duvarlarla kapalıdır. İki girişi, iki katı, büyük avlusu ve 44 odası vardır. Hanın etrafında kapan çarşısı, önünde ise kapan çeşmesi bulunur.

Sulu han, Serava deresi yanında inşa edildiği için bu ismi almıştır. “Eski han” olarak da anılan bu hanı İshak bey yaptırmış. İki katlı 2101 metre karelik bir alana ve 57 odaya sahip olan han 1689 ve 1963 depremlerinde hasar görmüş, 1972 yılında onarılarak Eski çarşı müzesi ve Resim akademisi gibi kullanılır.

Kurşunlu Han, 16’ıncı yüzyılda Sultan 3. Selim  döneminde ilim adamı olan Abdül Gani’nin oğlu Molla Muslihuddin Hoca (Müezzin Hoca el Medini) tarafından 1549/50 yıllarında inşa edilmiştir. 1787 yılına kadar han olarak kullanıldıktan sonra hapishaneye dönüştürülmüştür. 19’uncu yüzyılda yapılan onarımdan sonra kurşunla kaplandığı için bu ismi almıştır. Kervansaray 1904-1914 yılları arasında yine han olarak hizmet vermiştir. Çeşitli depremlerde ve 1963 depreminde hasar olan ve son zamanlarda onarılan handa 68 oda vardır. Kurşunlu Han, zemin katında atları ve sürülerin bırakıldığı, birinci katında misafirlerin kaldığı iki kattan oluşur. Günümüzde Kurşunlu Han Makedonya Müzesi tarafından kullanılıyor.

Bugüne kadar korunan bu hanlardan başka Üsküp’te boyalı han, camlı han, civan han, deve han, fenerli han, şar hanı, kürkçülür hanı adları altında ve XIX – XX yüzyılda Makedon sahiplerinin çalıştırdığı Kumanovalı hanı, Galiçnik hanı, Katlanova hanı, Leşok hanı, Yançe hanı gibi bir çok hanın var olduğu biliniyor. Kosova Vilayeti’nin merkezi olan Üsküp’ten başka, Pırlepe, Manastır, Ohri gibi Makedonya’nın diğer kasabalarında da var olan han ve kervansarayı  göz önünde bulundurarak nekadar çok hanın ve kervansarayın yok edildiği ortaya çıkar.

Pırlepe kasabasında yıkılan kervansaraydan bugüne kadar ancak bir duvar kalmıştır ve önemli bir kültür eserine şahitlik yapıyor.

Hamamlar:

17’inci yüzyıl Osmanlı sayım defterinde Makedonya’nın her kasabasında nüfus çokluğuna göre bir veya birkaç hamamın var olduğu görülmektedir. Kumanova, Eğri Palanka, Pırlepe, Ustruga, Resne, Radoviş, Kavadar, Gevgeli, Valandova ve Doyran’da birer hamam, Kıratova, İştip, Manastır ve  Ohri’de ikişer hamam, Ustrumca’da üç hamam ve Üsküp’te bir kaç hamamdan söz ediliyor.

Üsküp’te var olan hamamlardan bugüne kadar korunan fakat galeri olarak kullanılan Davut Paşa hamamı( 1489 – 1497 yıllarında inşa edilmiş, galeri olarak kullanılır) ile Çifte hamam (15’inci yüzyılda inşa edilmiş. Galeri olarak kullanılır. 2013 yılında TİKA tarafından onarıldı) hem mimari yapısıyla hem de Türk kültürünün önemli anıtları olarak önem taşımaktadır. Tarihin içinde yıkılmış, bazılarının ise kalıntıları kalmış, Gelin hamamı ( İbrahim Çavuş hamamı), Şengül hamamı (Gülçiler hamamı, Kuru hamam ), Kurşunlu hanın yanında Molla Muslihuddin Hoca tarafından 15’inci yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş, 1689 yılında ki yangında hasar görmüş, 1963 yılında ki depremden yıkılmıştır. Harabe halindedir ). Kara kapıcı hamamı, Kız hamamı, Eski-Yeni hamamı da Üsküp’te var olan hamamlardır.

Manastır’da çok önemli bir yapıya sahip olan Deboy ( Çifte hamam) hamamı bugüne kadar korunmuş olsa da,  depo, mağaza, fırın gibi kullanılmıştır. “Yeni hamam” ise harabe halindedir.

Ohri’de, Ohri Zade hamamı  ve Gazi Hüseyin Paşa  hamamı vardır. Ohri Zade hamamı yeni inşa edilen dükkanlarla sarılarak görülmez hale getirildi ve kafeterya olarak kullanılır. Gazi Hüseyin Paşa hamamı ise TİKA tarafından onarılarak galeri olarak kullanılır.

Usturga’da Mustafa Çelebi hamamı yıkıntılar içinde onarım bekliyor.

Kıratova’da Gül hamamın yıkıntıları dururken, Büyük hamamdan iz kalmamıştır.

Kalkandelen’de 15’inci yüzyıldan korunan hamam galeri olarak kullanılır.

Debre’de Küçük hamam 18’inci yüzyılda inşa edilmiş, bazı dönemlerde harabe halinde olsa da son zamanda  onarılmıştır.

Gevgelide ki hamam da, yıllar boyunca harabe halinde tarihten silinmek üzere iken son dönemlerde onarılarak sanat galerisi olarak kullanılmaktadır.

Pırlepe ve Doyran kasabalarında hamamların harabe durumda kalıntılara sahip iken, Gostivar kasabasındaki hamam 1974 yılında yıkılmıştır.

Saat kuleler ve Kuleler:

Makedonya’nın birçok kasabasında inşa edilen saat kulelerden bugüne kadar Üsküp, Pırlepe, Manastır, Ohri,  Gostivar ve  Sveti Nikole’de  bulunan toplam 6 saat kule ayakta kalmıştır. Köprülü, İştip, Koçana ve Kıratova’da  inşa edilen kuleler bir zaman sonra saat kulesi olarak kullanılmış ve bugün de Türk kültürünün önemli eserleri arasında yer almaktadırlar. Kalkandelen, Kırçova, Eğri Palanka, Radoviş, Resne, Struga, Kumanova, Pehçevo, Kavadar ve Debre’de inşa edilen saat kuleler 1912 den sonra çeşitli dönemlerde tamamen yıkılmıştır,  Resne saat kulesi hariç diğerlerinin eski fotağraları vardır. Doyran, Negotin,Delçova ve Demir Kapı kasabalarında  ise saat kulelerin aşağı bölümleri dururken yukarı bölümleri yıkık durumdadır.

Üsküp’ün Sultan Murat camii yanında  1566 – 1573 yılları arasında inşa edilen ilk saat kuledir. Fransa asıllı seyyah Filip Difren 1573 yıllında ziyaret ettiği Üsküp’le alakalı vermiş olduğu bilgiye dayanarak, Üsküp Saat kulesinin Osmanlı toprakları içerisinde birinci saat kulesi ünvanına sahip olduğunu ve Saat kulenin saatinin ve saatçısının Osmanlı hakimiyeti altına giren Macaristan topraklarında ki Siget şehrinden getirildiğini söylüyor.(Dünya bülteni “Üsküp’ün Osmanlı yadigari saatlerine kavuştu 09.06.2008). 1689 yılında ki yangından hasar gören saat kule 1902 / 03 yıllarında Selanik’ten getirilen tuğlalarla o dönemde merkezi Üsküp olan Kosova  valisi  Ali Hıvzi Paşa tarafından yenillenmiştir. 1963 yılında Üsküp depreminde de hasar gören Üsküp saat kulesi bir zaman sonra onarılmıştır.[1] 2008 yılında Çayir belediyesinin girişimiyle ve TİKA’nın maddi katkısıyla İsviçre’den getirilen saat mekanızmasıyla eski haline dönmüş oldu.

Manastır’ın merkezinde İshak Çelebi ( İshakiye ), Yeni cami, Musevi sinagogu ve Aziz Dimitri ortodoks kilisesinin arasında Saat Kule’nin ilk olarak 1664 yılında Mahmut bey tarafından yapıldığı yazılıdır. Zaman içerisinde çeşitli nedenlerden harap olan Saat Kule 1830 yılında onarılarak bugün de dimdik ayakta duruyor. Kesme taştan inşa edilen saat kule için kullanılan malzemenin karışımında köylerden toplanan 60 bin yumurta kullanılmış. Yüksekliği 33 metre olan saat kulenin temeli kare şeklinde kenarı 5.8 metredir. Kuzey taraftan bir kapıcıktan merdivenle yukarıya çıkılır. Dört yanında saatler inşa edilmiş ve roma sayılarıyla 1 den 12 ye kadar sayılar yazılmıştır. 2001 yılında Saat kuleye haç takıldı.

Gostivar merkezinde bulunan Ebu Bekir Paşa Saat Kulesi, Haci Yusuf Ağa’nın oğlu İsmail Ağa tarafından 1728 / 29 yıllarında inşa edilmiştir. Saat Kulesi taştan ve odundan yapılmıştır. En iyi korunan Saat Kulelerden biridir.

Ohri Saat Kulesi İşkodralı Çavuş Dere Süleyman Ağa  tarafından 1726 yılında bayır eteklerinde inşa edilmiştir. Zaman akışında hasar gören Saat Kule 1962 yılında onarıldıktan sonra 1965 yılında yanarak işlemez hale geldi. Son yıllarda yine onarılmış oldu.

Köprülü kasabasında 16’ıncı yüzyılda nöbet kulesi inşa edildikten sonra 18’inci yüzyılın sonunda Saat Kulesi’ne dönüştürülmüştür.

Sv. Nikole( Kiliseli)’deki  Saat kule 19’uncu yüz yılın ilk yarısında ismi bilinmeyen kişi tarafından inşa edilmiştir. Bugüne kadar korunmuştur.

Pırlepe merkezinde Sait Ağa Saat Kulesi de 1825/26 yıllarında Said Ağa tarafından 40 metre yükseklikte  inşa edilmiştir. 1836/37 ve 1896/97 yıllarında çeşitli nedenlerden onarılmıştır. 1986 yılında ve 2013 yılında yenilenerek hizmet etmeye devam etmektedir. Osmanlı’nın bu topraklardan çekilmesiyle 1913 yılında Saat Kuleye konulan haç 1917 yılına kadar kalmıştır. İkinci Dünya savaşından sonra ise konulan yıldız 1992 yılında indirilerek tekrar haç yerleştirilmiştir.

İştip’te ismi bilinmeyen bir bey tarafından inşa edilen kule ilk önce korunma amacıyla  1650 yılında yapılmıştır,bir asır sonra da saat kulesi olarak kullanılmıştır.  29.65 metre yüksekliğinde olan  Kule’nin bir bölümü 1934 yılında yıkılmıştır. Son zamanlarda onarılan Kule tüm ihtişamıyla ayakta duruyor. Halk arasında Saat kule olarak anılır.

Kıratova kasabasında inşa edilen  saat kulesi onarılarak korunmuş vaziyettedir.

Koçana’da inşa edilen saat kule onarılarak koruma altına alınmış fakat saat kule olarak hizmet vermemektedir..

Negotin’de 1810 yılında Haci Tahir Ağa tarafından inşa edilen altı gen saat kulesinden yarı yıkık duvar kalıntıları vardır.

Yukarı Doyran’da Göl kıyısında ki bayırda, bir zamanlar Yukarı çarşının bulunduğu yerde Evrenesoğlu Paşa tarafından 10 metre yüksekliğinde inşa edilen Saat kule Balkan savaşlarında yıkılmış, harabe halindedir.

Kalkandelen’de şehir merkezinde  Mehmet Paşa tarafından 1608  yılında inşa edilen Saat kule 1933 yılında yıkılmıştır.

Kırçova’da Saat kule kasaba merkezinde kale eteklerinde 1741 yılında inşa edilmiş, 1926 yangınında hasar görmüş, 185 sene çalışan saat kule 1938 yılında yıkılmıştır.

Debre’de ki Saat kule şehir içinde inşa edilmiş, fakat 2’inci Dünya Savaşından sonra yıkılmıştır.

Struga’da kasaba merkezinde Mustafa Çelebi Camii yakınında taş temeller üzerinde odundan inşa edilen Saat kule 1’ci Dünya Savaşından sonra yıkılmıştır.

Resne’de ki Saat kule çarşı merkezinde bilinmeyen bir tarihte inşa edilmiş. 1908 yılında Resneli Niyazi bey  çarşıyı  yaktığı zaman Saat kule de yanmıştır.

Eğri Palankada ki Saat kule 18’inci yüzyılın sonunda 19’uncu yüzyılın ilk yıllarında kare biçiminde 12 metre yükseklikte inşa edilmiş, 1958 yılında yıkılmıştır.

Kumanova merkezinde 1520/30 yıllarında yapılan Saat kule 2’ inci Dünya Savaşı esnasında Bulgar istilacılar tarafından yıkılmıştır.

Radoviş’teki Saat kulenin inşaat tarihi belli değil, fakat 1954 yılında yıkıldığı biliniyor.

Pehçevo, Kavadar, Delçova ve Demir Kapı kasabalarında da 18. yüzyılın sonlarında yapılan saat kuleler Osmanlı hakimiyetinin sona ermesiyle farklı dönemlerde yıkılmıştır.

Kıratova kasabasında var olan 11 bey kulesinden bugüne kadar 5 kule korunmuştur. Bunlardan en önemli kule Abedin efendi( Stefan Simiç) kulesidir. 21.80 metre yüksekliğinde ki kule taş, tuğla ve odundan inşa edilmiştir. Kulenin konservasyonu 1968/69 yıllarında yapıldı. Dört kattan oluşan kulenin 69 basamaklı merdiveni, 7 penceresi, 2 gözlem yeri vardır. En eski kulelerden olan Hasan efendi ( Gjorgi Zlatko) kulesi kalın taştan üç kat inşa edilmiştir. Dikdörtgen 5.90 x 6.35 metre genişliğinde ki kuleye hareketli basamaklarla çıkılıyor. Emin bey kulesi de üç kat 6.10 metre genişliğinde 12.74 yüksekliğinde inşa edilmiştir. Haci Kosto ve Kırste kuleleri de ayakta kalanlar arasındadır.

Manastır’da bugüne kadar muhafaza edilen, koruma amaçlı Manastır müftüsü Hacı Mahmut ef.  Tarafından 1628/29 yılında çiftliğinde inşa edilmiş Zindan kule önemli bir kültür anıtıdır. Son zamanlarda isyancılar bu kulede hapsedildiği için Zindan Kule adını almıştır. Kuleye giriş kapısı 2.3 metre yüksekliktedir. Giriş katı hanımlara aitmiş. Bodrum katı yiyecek ve içecekler için kullanılmış, orada su bunları da varmış.Bodrum ve giriş kat arasında 90 santimetrelik boşluk cephanelik olarak kullanılmış. Üst katta yani oturulan günlük odada iki pencere çift demir parmaklıklarla korunmuştur. Çatı altında ise  küçük pencerecikler  silah kullanmak için inşa edilmiştir.Taştan inşa edilen ve yüksekliği 11 metre olan kulenin genişliği dikdörtgen şeklinde 5.35 x 5.60 metredir.

Üsküp’te bey kulesi korunmuş ve onarılmıştır. 7.5  metre  genişlikte kare şeklinde ki Bey Kulesinin yüksekliği 14 metredir. 17’inci asrın son döneminde inşa edilen Kulenin duvarları 1.45 metre geniştir.

Koçana’da 3 adet bey kulesi inşa edilmiş, İki kule kasaba içinde, bir kule de Dolni Podlok köyünde  taştan yapılmıştır. Bugün kasaba merkezinde ki  yüksekliği 18.5 metre olan kule korunarak 1978 yılında onarılmıştır ve müze olarak kullanılmaktadır.

Ustrumca kulesi ise onarılmış ve kültür anıtı olarak tarihe meydan okumaktadır.

Bedestenler:

Osmanlılar Makedonya’nın önemli ticari merkezleri olan kasabalarda çarşılar inşa etmişler. İslam-Türk mimarisinin en önemli  yapıları daha büyük çarşılarda  inşa edilen bedestenlerdir. Tüccar ve zanatçı dükkanlarına sahip olan bu kapalı çarşılar 16 ili 17’inci yüzyıllarda çarşıların içinde inşa edilmiştir.  Bir çarşı kültürünü yansıtan ve ticaretin yapıldığı önemli yerleri olan bedestenlerden bugüne kadar ancak üç kasabada korunmuştur.

Bedesten - ¦-+ştip
İştip’te bir Bedesten

Üsküp bedesteni 1445 – 1469 yıllarında İshak bey tarafından  inşa edilmiştir. 1689 yangınında yanan bedesten 1899/1900 yıllarında Hacı Hüseyin, Osman ve Yaşar beyler tarafından tekrar inşa edilmiştir.

Manstır vilayeti ticari merkezi olma özelliğinden şehir merkezinde 4 kapılı girişi olan 86 dükkanlı bir bedesten inşa edilmiştir. Bedesten hakkında İshak Çelebi İbni İsa 1508 yılında ki vakfiyesinde söz eder. Bedestenin duvarları kalın olmasına rağmen dükkanlarda değerli eşyalar olduğu için güvenlik sultanın özel kanunnamesiyle sağlanmıştır. Bedesten 15’inci yüzyılda Rumeli beylerbeyi Kara Davut Paşa Uzunçarşılı tarafından yapılmıştır.

İştip kasabasının merkezinde farklı bir mimari yapı olan Bedesten 16’ıncı veya 17’inci yüzyılda taştan inşa edilmiş üç girişi vardır. Resim galerisi olarak kullanılır.

Manastır’daki Mağaza (ticari malların toplandığı yer) kasaba merkezinde önemli bir kültür eseridir.

Cephanelik:

Manastır’ da 1876 yılında inşa edilen baruthane ( cephanelik ) birinci kategoriden kültür anıtıdır. Bugün film prodüktörlerin de ilgisini çekmektedir. Makedon Arkeolog Stevçe Todorovski cephaneliğin sırrının  Smilevo ustaları tarafından gizlendiğini vurgularken, Manastır Valisi Koca Ahmet Zeki Paşa’yla inşaat ustaları arasında geçen bir konuşmayı da şöyle naklediyor:

“Dört binadan oluşan ve inşaatında kesme taş kullanılan cephanelikte ki çalışmalar esnasında, Manastır Valisi’nin ustalara para teklifine karşın ustalar, “ödeme yapıktır, böyle hayırlı bir iş için biz para almayız” demeleri Vali tarafından anlaşılamamış. Bir zaman sonra Vali katibi bu işin sırrına vakıf olarak, karşı ki binadan bakıldığında inşaat edilen bina ve duvarların Hristiyan haçı teşekkül ettiğini göstermiş. Binaların bir duvarında da taş üzerinde göze çarpmamak için oyulan bir haçın da var olduğu anlaşılmıştır.

Askeri İdadi

Mustafa Kemal Atatürk’ün 1896 – 1899 yılları arasında eğitim gördüğü Askeri idadi binası 1848 yılında kışla olarak inşa edilmiş. İdadiden sonra 1900 – 1909 yılları arası Askeri akademi ( harbiye ) olarak kullanılmış. Osmanlı askerinin çekilmesiyle çeşitli dönemlerde  kışla veya depo olarak da kullanılmıştır. Şu anda Şehir Müzesi olarak kullanılan binada 1978 yılında Atatürk anı odası açılmıştır. 120 metre kareye genişlettirilen oda  03. 10 . 1998 yılında ziyarete açıldı.

Manastır’da Abdullah Kerim Paşa tarafından sarayın inşaatı 1911 yılında başlamış. Tamamlanmayan saray binası Birinci Dünya savaşında hasar görmüş,fakat 1918 de kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallık Yugoslavya döneminde yani 1919 yılında tamamlanarak askeri ihtiyaçlar için kullanılmıştır. Bugün bu bina terk edilmiş boş  duruyor.

Sultan Reşad’ın Rumeli seyahatı esnasında 1911 yılında Manastır’ı ziyaret etmiş ve kaldığı bina bugün Rektör binası olarak kullanılır.

Gevgeli’de Mulalı Efendi konağı 1911-1912 yıllarında inşa edilmiş 1914 yılında da terk edilmiştir.

Resne’de Kolağası Ahmet Niyazi bey tarafından 1905-1909 yılları arasında 4800 metre karelik bir alanda Pariz’de Versay sarayının benzeri olarak inşa edilmiştir. Bu bina Niyazi bey sarayı gibi anılsa da bugün Dragan Tozi adı altında sanat galerisi olarak kullanılır. Niyazi bey adına ait hiç bir yazı yoktur.

Ohri’de İttihat ve Terakki’inin önemli isimlerinden olan Eyüp Sabri (Akgöl) beyin 1908 – 1912 yılları arasında inşa ettiği İdadi binası bugün “Aziz Kliment Ohridski” adı altında lise binası olarak kullanılır. Eyüp Sabri beyin yaptığına dair tüm bilgiler elde variken onun adı hiç bir yerde yazılı değildir.

Üsküp’te bugüne kadar korunan önemli binalardan biri de Valilik ve Postahane binaları mimari özellikleriyle önemli kültür eserleridir.

Türbeler:

Makedonya’da çok sayıda türbenin yıkılmasına rağmen önemli şahıslara ait olan bazı türbeler korunmuş hatta onarılmıştır. Osmanlı döneminde inşa edilen ve halk arasında ziyaret edilen bazı yerlerde hala mum yakılan bir Türk örf ve adeti bugün da devam etmektedir.

Bugün de var olan türbeler Üsküp’te ayakta kalan türbeler arasında bir Türk kültürün göstergesi olan Mustafa paşa türbesi ( 1519 ), Beyhan Sultan türbesi ( 1556/57), Dağıstanlı Ali paşa türbesi ( 1774 ), İsa bey türbesi, Üsküp’e yakın Saray köyünde Hüseyin Şah türbesi, Üsküp’ün Gazi baba semtinde 1963  depreminde yıkılan Aşık Çelebi türbesi  2013 yılında TİKA tarafından yeniden inşa edildi. Ohri’de Sinan Çelebi ( 1493 ) türbesi, Pir Mehmet Hayati-Halveti (1766/67) türbesi, Haydar paşa türbesi, Ak baba türbesi, Kalkandelen’de Sersem Ali baba türbesi, Hurşide Hanım türbesi, Manastır’da Hasan baba türbesi, İştip’te Şeyh Muhyiddin türbesi, Rumi baba türbesi Gibi daha çok sayıda türbeler tasavvuf kültürüne ait eserlerdir.

Türk kültürünün ayrılmaz parçası olan Tasavvuf kültürünün de yaşatılması için birer eğitim merkezleri olan çok sayıda tekke ve dergahlardan ancak birkaç tanesi bugüne kadar korunabilmiştir. Üsküp’te Rifai ve Sadi, Kalkandelen ve Kanatlar’da Bektaşi, Ohri, Usturga ve Kırçova’da halveti tarikatlarına mensup tekkeler hizmet vermektedir. Bu mekanlarda aşure geleneği de devam etmektedir.

Farklı zatlara ait türbelerin sayısı da azdır.

Kabir taşlarının şekilleri de bir Türk kültürünün yansımasıdır.

Osmanlının bu topraklardan çekilişinden yüzyıl sanra da bazı eserlerin kayboluşu Türk kültür varlığının mührünün kayboluşu demektir.

Makedonya’nın önemli  turistik şehri Ohri’de 14’üncü yüzyılda inşa edilen Fatih Sultan Mehmet’e adanan Sultan Camii veya halk arasında İmaretCamii olarak bilinen (uzun yıllar ibadet için kullanılmayan) önemli Türk kültür eseri 1999 yılında yıkılarak yerine görkemli bir Ortodoks kilisesi yapıldı. Ohri Kalesinin alt kısmında yıkılan bu değerli eserle bu topraklarda bir Türk varlığının mührü yok edildi.

2001 yılında Makedon milliyetçileri tarafından Pırlepe Çarşi camii ( 1457) yakılarak kül oldu. Önemli bir Kültür eserin ortadan kaldırılmasıyla Pırlepe’de Osmanlı eserleri yok oldu.

İştip’te Hüsameddin Paşa Camii de uzun yıllar onarılmıyor, önemli bir Türk kültür eseridir.

Manastır’da Kadi Haydar Camii 1561/62 yıllarında inşa edilmiş. İki minareli, tek kubbeli olan bu eserin de zaman içerisinde minareleri yıkılmış, harabe halindedir.

Manastır merkezinde bulunan Yeni Cami, Kadı Mehmet efendi tarafından 1558/59 yılında inşa edilmiş fakat sanat galerisi olarak kullanılmaktadır. Cami altında kilise olduğu gerekçesiyle uzun yıllar yapılan kazı çalışmalarından dolayı kapalı tutuluyor.

Ustrumca kasabasında Orta Camii ve Hünkar  Camii de kadere terkedilmiştir. Akibeti belli değil.

Ustrumca’ya bağlı Banitsa köyünde ki Osmanlı Camii de harabe halinde yok olmaya terk edilmiştir.

2012 yılında,  Makedonya İslam Birliği Usturga müftüsü tarafından kasten yıkılmak istenen tek kubbeli 14’üncü asırda inşa edilen Mustafa Çelebi camii  son anda kurtuldu fakat onarım çalışmalarının başlaması bekleniyor.

Makedonya’da inşa edilen birkaç konaktan yalınız Üsküp’e yakın Bardovçi’de Hıfzi Paşa konağından  giriş kapısı kalmıştır. Çok önemli bir kültür eseri olan konaktan geriye bir şey kalmadı.

Makedonya’nın Kocacık köyünde Atatürk’ün dede evinden kalan temeller üzerinde inşa edilen bina Kültür eserlerimize kazandırılan çok önemli bir anıttır.

Osmanlı döneminde Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak inşa edilen çok sayıda köprü ve çeşmelerden bugüne kadar korunanların sayısı azdır.

Su kemeri:

Justinianos döneminde inşa edildiği düşünülse de Kurşunlu handa kullanılan inşaat malzemesine benzerliğinden 15’inci yüzyılda Topçu kışlasına, Mustafa Paşa camiine, Kurşunlu hana Üsküp Karadağı’ndan su getirilmek için yapıldığına inanılıyor. Su kemeriyle ilgili ilk yazı 26.11.1514 yılında Mustafa Paşa Vakfiyesinde yer almaktadır.

Makedonya’daki gelişmelerin, bilimsel-kültürel faaliyetlerin, Makedonya Türkleriyle ilgili her türlü gelişmelerin ele alındığı, gerektiğinde çözüm önerilerinin yer verildiği ve kamuoyunun oluşturulabildiği basın faaliyetleri çerçevesinde Makedonya’da Türkçe yayınlanan gazete ve dergilerin, radyo ve televizyonun Türk kültürünü her alanda tanıtma açısından önemi büyüktür.

Eyüp SALİH / Makedonya

Araştırmacı-Gazeteci

saliheyup@hotmail.com


 


İçeriği Paylaş