Günümüz Makedonya Türkleri

Özel Dosyalar
İçeriği Paylaş

Giriş

Etnik yapısı ve coğrafi hudutları tartışma konusu olan Makedonya, Türk Tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ayrıca Balkanların etnik, dinsel, kültürel ve linguistik açıdan en karışık bölgelerindendir. Makedonya bölgesi; Ege Makedonyası (Yunanistan’da), Vardar Makedonyası (Bugünkü Makedonya Cumhuriyeti) ve Prin Makedonyası (Bulgaristan’da) şeklinde üçe bölünmüş durumdadır.

Makedonya’ya tarih boyunca çeşitli kavimler (Traklar, İllirler, Romalılar, Slavlar…) yerleştiler. IV. Yüzyılda Hun Türklerinin buralara gelişini, Avarlar, Bulgarlar, Kıpçaklar, Peçenekler takip ettiler. XIV. Yüzyılın ikinci yarısından Balkan Savaşları’na kadar bölge Osmanlı hâkimiyetinde kaldı.

Balkan Savaşları’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesiyle çeşitli vesilelerle göç etmek durumunda kalan Türkler zamanla azınlık konumuna düştüler. Gerek krallık Yugoslavya’sında gerekse Tito’nun başta olduğu dönemde mağdur durumda olan Türkler; din, dil, eğitim, sosyal ve siyasal örgütlenme gibi hususlarda pek varlık gösteremediler.

Tito’nun ölümüyle (1980) genel anlamda yapıcı ve barışçıl konumunu kaybetmeye başlayan Yugoslavya’nın 1990’ların başında parçalanması ile Makedonya bağımsızlığını ilan etti (1991). Böylece diğer milletler gibi Türkler açısından da yeni bir dönem başlamış oldu.

Makedonya Türklüğü

Balkanların dolayısıyla Makedonya’nın Türklerle tanışması IV. Yüzyılda Hun Türklerinin buralara gelişlerine dayanır (M.S. 375). Hun Türklerini Avar, Bulgar, Kıpçak ve Peçenekler takip ettiler. Avarlar, Bulgarlar, Kumanlar ve Peçenekler IV. asırdan VIII. asra kadar aralıksız olarak Orta Avrupa’ya ve Balkanlara yerleşerek Türk kültürünün yayılmasını sağlamaya çalıştılar. Bulgar Türkleri zamanla Slavlaşırken Peçeneklerin de bir kısmı (Bizans’sa sığınanlar) Hıristiyanlaştılar. Balkanlara gelen son Şamanist Türk kavmi olan Kumanlar da zamanla Hıristiyanlığı kabul ettiler.

Bölgeye gelen Türklerin bir kısmı (Kumanlar) Vardar Kıyılarına ve Ohri Ovasına bir kısmı da (Peçenekler) Karaferye’ye yerleştiler. Hatta Vardar kıyısına yerleşenlere Rumlar Vardariyot (Vardarlı) derlerdi. Sonrasındaki gelişmelerin neticesinde bir kısmı Makedonya’da kalırken bir kısmı da Trakya’ya veya Küçük Asya’ya (Anadolu’ya) kadar sürüldüler. Tabii ki bu süreçte sığınma talebinde bulundukları Bizanssın etkisi büyüktür.

Yukarıda belirtilen Türk kavimlerinden başka 1292 yılından itibaren Batı Anadolu’dan gelen Selçuklu Türklerinin de Makedonya’nın bazı yerlerine yerleşerek etkili olmaya çalıştıkları görülür. Ancak Türklerin tekrar etkin olması XIV. Yüzyılın ikinci yarısından sonradır. Bundan sonra Osmanlı hâkimiyeti ile beş yüz yılı aşacak olan yeni dönem başlar.

Osmanlılar Rumeli’de, her yeni Ucun teşekkülü ile beraber, Anadolu’dan o bölgeye muhacirler ve bilhassa savaşçı Yörük gruplarını sevk etti. Bu Uç Bölgeleri ileriye intikal ettikçe, geride kalan eski Uç Merkezleri, kalabalık medeni Türk şehirleri olarak yükseldi. Bilhassa vakfa dayanan dini ve ticari müesseseler bu şehirlerin gelişmesinde önemli rol oynadılar. Edirne, Filibe, Serez, Üsküp, Sofya, Silistre, Tırhala, Yenişehir, Manastır bu suretle başlangıçta Uç Merkezleri olarak geliştiler. Uç Beylerinin vakıfları ile donatılan bu yerler sonraları Rumeli’nin bugüne kadar ehemmiyetini muhafaza eden başlıca şehirleri haline geldiler.

Bu arada 1360’lı yıllarda Osmanlı/Türk Akıncı Beylerine Kumanların yardım ettikleri bilinir. Bu yardımlarından dolayı bu Türk boyuna yardımcı anlamına gelen Pomaga veya Pomak sıfatı verildi.

1367’de Balkan dağlarının bütün güneyi Osmanlıların eline geçti. Bulgar kralı Türklerle baş edemeyeceğini anlayınca sulh yaptı. Bu ise Sırbistan’ı rahatsız etti. Sırbistan kralının öncülüğünde oluşturulan II. Haçlı ordusu Çirmen’de (1371’de) ağır bir yenilgiye uğradı. Böylece güney Balkanlarda Türk ilerlemesini durdurabilecek hiç bir kuvvet kalmadı. Bu gelişmeler karşısında Osmanlı Devletine karşı direnç gösteren tek teşebbüs, Bizans İmparatorunun oğlu ve Selanik Valisi olan Manuel’den geldi. Manuel’in bölgedeki faaliyetleri üzerine harekete geçen Osmanlı birlikleri batı Makedonya’da başarılı hareketlerde bulundu. 1372 yılında Serez ele geçti. Ardından Kavala, Drama ve Karaferye gibi şehirler de Osmanlı hâkimiyeti altına girdi. 1382’de Manastır, 1385’te Pirlepe ve Ohri ve 1386’da Niş alındı. 1387’de ise Selanik haraca bağlandı.

Osmanlıların bölgedeki faaliyetlerinden rahatsız olan Balkan devletleri, tekrar ittifak yaptılar. Ancak III. Haçlı ordusu 1389’daki Kosova Savaşı’nda ağır bir yenilgi aldı. Pomaklar burada da Osmanlı kuvvetlerine yardımcı oldular. Kosova zaferinden sonra (Yıldırım Beyazıt dönemi) Selanik ve Yanya (Güney Makedonya) da ele geçirildi. Ardından gerçekleşen 1396 Niğbolu zaferi ile Türklerin Balkanlardaki hâkimiyeti perçinlendi. 1402 yenilgisinden sonra Selanik gibi bazı şehirler tekrar Bizanssın eline geçti ise de I.Mehmet döneminde yine bazı başarılar kazanıldı. II. Murat döneminde Türk fetihleri yeniden hız kazandı ve 1430 yılında Selanik şehri geri alındı. Fatih’in ölümüyle duraklayan Balkan fetihleri, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1521’de Belgrat’ı fethetmesiyle yön değiştirdi ve böylece bölgeye uzun süreli barış gelmiş oldu.

Osmanlı Türklerinin bölgeye yerleşmeye başlamaları ile Türk şehir anlayışına uygun şehirleşme göze çarpar. Şehirleşmede vakıf müesseseleri önemli bir yere sahiptir. Üsküp’teki Yahya Paşa Mahallesi, Manastır’daki Asmalı köyü gibi.

Osmanlı döneminde, Selanik, Üsküp, Manastır, Serez, Köprülü, Kalkandelen, Gostivar gibi şehir ve kasabalardaki nüfusun büyük çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Ancak Türk hâkimiyetinden sonraki dönemde çeşitli sebeplerle bölgedeki nüfusun azaldığı görülür.

Bugün Türkler; Batı Makedonya’nın Gostivar, Kalkandelen (Tetovo), Ohri, Struga, Manastır (Bitola), Kırçova, Debre bölgelerinden başka, başkent Üsküp (Skopje) ile Doğu Makedonya’nın Köprülü (Veles), Valandova, Ustrumca, Radoviş, İştip bölgelerinde yaşarlar.

II. Dünya Savaşı sonrasında mevcut yönetim, bölgedeki Türk varlığını yok sayarak Debre, Resne, Radoviş, Üsküp gibi bölgelerde ve bunlara bağlı köylerdeki Türklerin Türk olmadıkları iddiasında bulunmaktaydı. Bu arada bazı siyasi gelişmelerinde etkisiyle Arnavutlar da Türkleri ‘Türkleşmiş Arnavutlar’ olarak göstermeye çalışıyorlardı.

Makedonya Türklerini Doğu ve Batı Makedonya Türkleri şeklinde ayırmak gerekir. Çünkü doğu ile batı birçok yönden farklıdır. Batı Makedonya Türkleri; ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim ve sair bakımdan daha çok imkâna sahiptirler. Doğu Makedonya Türkleri ise batıdakilere oranla daha zor durumdadırlar. Doğu Makedonya’ya bilinçli olarak bazı hizmetler çeşitli bahanelerle götürülmemektedir. Böylece Türklerin kendi kimliklerini kaybetmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Dedeli, Çalıklı, Gökçeli, Alikoç, Kocaali… gibi yerlere başta Türkçe eğitim olmak üzere birçok yönden hizmet tam gitmediğinden dil, din, kültür açısından bölge Türkleri zayıf durumdadırlar. Buna birde ekonomik sorun eklendiğinde durum daha da vahim bir hal almaktadır.

Bugün Makedonya Türkleri, tüm olumsuzluklara rağmen, benliklerini ve değerlerini korumaya, milli-manevi unsurlara bağlı kalmaya devam etmektedirler.

Nüfus Yapısı

1945 sonrasında etnik olarak son derece karmaşık olan nüfus ‘Halklar’, ‘milletler’ ve ‘etnik gruplar’ şeklinde üçlü bir sisteme göre sıralandı. Makedonlar ilk gruba dahil edilirken Türkler, Arnavutlarla birlikte ikinci gruba dahil edildi. 1950’lerden 1990’lara kadar Makedonya’daki Arnavut ve Türk nüfusunun belirlenmesinde Belgrat, Moskova ve Tiran arasındaki ilişkilerin, batıyla olan ilişkilerin etkin olduğu muhakkaktır. Bir diğer ifadeyle Belgrat ve Moskova arasındaki ilişkiler yumuşadığında, Batı dünyasına yakınlık duyma “şaibe”si altında olan Türkler kendilerini Arnavut olarak tanımlamayı tercih etmekteydiler. 1953 sayımında 203.938 olan Türk nüfusunun, 1960 sayımında birdenbire 131.481’e düşmesi gibi. Bu bağlamda Makedonya’da yapılan her nüfus sayımının güvenilirliği her zaman tartışılmaktadır.

Dün olduğu gibi bugünde Makedonya’nın nüfusunu, Makedon, Türk, Arnavut, Sırp, Rom, Ulah (Vlah/Rumen), Torbeş ve diğer milliyetler oluşturmaktadır. Yüzyıllardır birlikte yaşayan bu milliyetlerin bölgedeki nüfus oranlarının zamanla değişikliğe uğradığı görülür. Ancak söz konusu deşikliklerden Makedon ve Arnavut nüfus olumlu yönde etkilenirken, Türk nüfusu olumsuz yönde etkilenmektedir. Bunu resmi rakamlardaki verilere (veya bazı tutarsızlıklara) göre örneklemek mümkündür. Aşağıda verilen tablolarda bu durum açıkça görülmektedir.

Tablo 1: 1953 ile 1981 yılları arasında Makedonya’da yaşayan Türklerin ve farklı milletlerin toplam nüfusu ile yüzdelik olarak orantıları

1953               1961                     1971                      1981

Sayı        %     Sayı           %        Sayı          %          Sayı              %

Makedonlar  860.699  66     1.000.854  71.2      1.142.375  69.3       1.279.328      67.0

Arnavutlar  162.524  12.5   183.108    13.0       279.879     17.0       377.208        19.8

Türkler       203.938 15.6   131.481    9.4        108.552     6.6        88.591 4.5

Sırplar        35.112     2.7   42.728      3.0        46.465      2.8         44.468 2.3

Toplam       1.294.371        1.392.491              1.617.121               1.828.884

Tablo 2: 1991 ile 2002 yılları arasında Makedonya’da yaşayan Türklerin ve farklı milletlerin toplam nüfusu ile yüzdelik olarak orantıları

1991                      1994                      2002

Sayı             %       Sayı             %       Sayı    %

Makedonlar    1.328.178      65.3    1.295.964      66.5    1.297.981      64.5

Arnavutlar     441.987        21.7    444.104        22.9    509.083        24.5

Türkler         78.880 3.9     87.019 4.3     79.959 3.85

Sırplar          42.775          2.1      40.228 2.1     35.939          1.78

Toplam         1.964.285               2.063.964               2.022.547

Kaynaklara göre 1921’de 150.000 olan Türk nüfusu 1948’de 95.940’dır. Fakat 1953’te sayının 203.938 olduğu görülür. Bunda politik gelişmelere bağlı olarak bazı Arnavutların kendini Türk olarak yazdırmalarının da etkisi vardır. Ancak Tablo 1’de de görüldüğü üzere 1961’de nüfuzda bir azalma vardır. Bunda da Belgrat – Moskova arası ilişkilerin etkin olduğunu belirtmek gerekir. Zira Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini arttırmasından dolayı Makedonya’daki Türkler kuşku duyulan topluluk haline geldi. Daha sonra kısaca bahsedilecek olan Yücelcilerin cezalandırılmaları bunun en belirgin örneğidir. 1968 Kalkandelen olayları Arnavut milliyetçiliğinin artışına neden oldu. Bunun üzerine yapılan 1971 sayımlarında Türk nüfusunda azalma olduğu görülür. Maalesef nüfustaki azalma günümüze kadar devam edecek bir süreci de beraberinde getirir.

Tablo1 ve 2’de de görüldüğü üzere 1953–2002 yılları arasında Makedonya’daki Türklerin sayısında %60’ın üzerinde bir azalma vardır. Muhakkak ki bu dönem içerisinde Türkiye’ye yapılan olağanüstü göç nüfus kaybının temel sebebidir. Resmi verilere göre, geçmişte %15 civarında olan Türk nüfusu bugün %4 civarındadır. Bu arada Makedonya Türk Sivil Teşkilatları Birliği (MATÜSİTEB)’in, 2002’de yapılan sayımların gerçekçi olmadığına dair beyanatı dikkate değerdir. Açıklamada ayrıca Türklerin demoralize olmasının ve tekrar göç etmelerinin sağlanmasının amaçlandığı belirtilir.

1996’da yapılan yeni idare-bölge düzenine göre toplam 123 belediyeden sadece 30’unda Türkler bulunmaktadır. Buna göre; en az Araçinova ve Polog Negotino’da birer, en çok da merkez Jupa’da 4592 Türk vardır. Ağustos 2004’te kabul edilen yeni yasayla belediye sayısı 84’e indi. Bu sayının 2008’de 78 olması öngörülmektedir. Söz konusu gelişmeler, birçok belediye sınırları içindeki Türk nüfusunun azalmasına neden oldu. Örneğin, Vrapçişte’deki Türklerin toplam nüfusa göre yüzde 36 olan oranı yüzde 12,34’e düştü. Makedonya’daki Türk nüfusun %40’ı (yaklaşık 32000)i Doğu Makedonya’da yaşamaktadır. Örneğin, 1940’larda 120 hanenin yaşadığı Kılavuz köyünde günümüzde 5 hanenin varlığından bahsedilir. Ağustos 2005’te ziyaret ettiğim İştip, Radoviş ve bu illere bağlı Ali Koç, Koca Ali köyleri bölgenin içinde bulunduğu durumun (eğitim, işsizlik vb) somut örneklerindendir. Ayrıca zamanla azalan nüfus ve buna bağlı olarak yaşanan kimlik kaybını da gözlemlemem mümkün oldu. Bölgedeki bazı Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar kendi dillerini, geleneklerini, unutmuş durumdalar. İştip’teki bazı Türklerin Türkçe, bazı Arnavutlarında Arnavutça bilmemesi gibi.

İdareciler bazen milli kimliklerini unutturmak için Türkleri, İslamiyet’e mensup diğer uluslarla birlikte Müslüman olarak adlandırdılar. Türk nüfusunun azalmasında iki önemli faktör vardır; Asimilasyon ve göç. Türkler evlilik yoluyla etnik kimliğini yitirebilmektedirler. Türklerle Arnavutlar arasında özellikle dinsel yakınlık ve evlenme yoluyla gerçekleşen ‘Arnavutlaşma’ da, Balkanlarda sıkça rastlanan ‘etnik kimlik kayması’nın örneklerinden birini oluşturmaktadır. Ayrıca geçmişte olduğu gibi bugünde göç azda olsa devam etmektedir.

‘Makedon Müslüman’ yakıştırmasını kabul etmeyen Torbeşlerin nüfusu ise 70–80.000 civarındadır. Torbeşlerin kökeni Osmanlı’dan önce buralara yerleşen Türk Kuman (Kıpçak) veya Peçenekler gibi Türk boylarına dayandırılmaktadır. Zaman içinde dil özelliklerini yitirmiş Türkler olarak kabul edilen Torbeşlerin büyük bir kısmı Türkçe eğitim görmek istediklerini ve Türk olduklarını ifade ederler. Torbeşleri kendi ırkdaşları olarak göstermek isteyen Makedonlar, 1971 yılında ‘Makedon Müslümanları Kültür ve Bilim Ocağı’ adında bir dernek kurdular. Ancak bu derneğin faaliyetlerinin etkin olamadığı ve sadece karışıklığa neden olduğu belirtilir. Bugün kendilerini Türk olarak kabul edenlerin yanı sıra kendilerini Arnavut yada Makedon olarak kabul eden Torbeşler de vardır.

Türklere daha yakın yaşayan Çingenelerin bir kısmı Türkçe konuşurlar ve hatta Doğu Makedonya’dakilerin bazıları da Türk olduklarını söylerler. Bunun içindir ki Çingenelerin Türklere yakınlaşmasını istemeyen yönetim, Çingene Dilini okullara seçmeli ders olarak koydu.

Yukarıda bazı rakamlarla ve örneklerle açıklanmaya çalışılan nüfusla ilgili olarak verilen bilgilerde bazı eksiklikler yada bilinçli olarak nüfusun az gösterilmeye çalışıldığı dikkati çeken bir husustur. Bu bağlamda Türk Demokratik Partisi (TDP) Eski Genel Bşk. Erdoğan Saraç, TDP Bşk. Kenan Hasip, Türk Hareket Partisi (THP) Bşk. Adnan Kahil ve MATÜSİTEB Bşk. Fadıl Hoca sayımların ve verilen rakamların gerçekleri yansıtmadığı yönünde beyanda bulundular. Gerek Demokratik Müslüman Partisi Genel Bşk. Tefik Kadri’ye gerekse diğer önde gelen STK ve siyasi parti temsilcilerine göre gerçekte Makedonya’daki Türk nüfusu 170-200.000 civarındadır.

Göçler

Gerçi dönem itibariyle bir iç göç şeklinde de olsa, Balkanlarda Türk nüfusunun etkinliğini kaybetmesinde önemli rol oynayan göçlerin, 1683–99 Osmanlı Avusturya savaşıyla başladığını söylemek mümkündür. 1804 Sırp İsyanı ve sonrasındaki Osmanlı Rus savaşları gibi gelişmeler göçlerin devamını getirir. Bu bağlamda 1826’da yapılan anlaşma ile 150.000 Türk’ün Sırbistan’dan çıkarıldığı bilinmektedir. Bunların bir kısmı Üsküp, Manastır ve Kosova’ya giderken bir kısmı da (15.000) Anadolu’ya yerleşti. Bunu 1877–78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası yaşanan göçler izler. 1908 sonrası da devam eden göç hareketi Türk hâkimiyetinin sona ermesi ile birlikte daha da artar. Bu dönemde (1908–1923) 300.000 civarında kişinin göç ettiği belirtilir. Gerek I. Dünya Savaşı yıllarında gerekse 1918’de kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı döneminde dil, milliyet, eğitim vb. hususlardaki olumsuzlukların Türklerin göç etmesine etki ettiği görülmektedir. Söz konusu dönemde 120.000 civarı göç yaşandığı tahmin edilmektedir. Bu arada 1930’ların başında Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı, Yugoslavya (güney Slavları) Devleti adını alır.

Göçe etki eden hususların başında, ‘Zirai Islahat Kanunu’ (1931) gelmektedir. Bu kanunla arazi ve çiftlikleri bedelsiz olarak istimlâk edilen Türkler; ‘çiftçilik’ ten sadece ‘ana geçim kaynağı’ olarak değil, sosyo-kültürel yapılarıyla uyumlu ‘başlıca yaşam biçimi’ olarak da yoksun bırakıldılar. Bununla bağlantılı bir diğer itici neden, ‘Türklerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması’dır ki, bu kısıtlama II. Dünya Savaşı’na kadar sürekli katılaşarak devam eder. Alman, İtalyan ve Bulgar işgallerini yaşayan Türkler, özellikle Bulgarların baskın, soygun ve adam kaçırma eylemlerinin hedefi olurlar .

1934 yılında oluşturulan Balkan Paktı’na rağmen 1937 göçü gerçekleşir. ‘Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içerisinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmalarını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir’ diyen ve ‘Türkiye dışındaki Türklerin yaşadıkları devlette kalmalarını’ isteyen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, aynı anda yaşadıkları bölge itibariyle Türklerin temel hak ve hürriyetlerini elde etmeleri için de yoğun bir çaba sarf etmekteydi. Ancak yaşananlardan bezmiş olan Türklerin göçleri devam ediyordu.

Gerek II. Dünya Savaşının devam ettiği yıllarda ve Bulgar işgalleri esnasında gerekse sonrasında yaşanan gelişmeler Türkleri yok sayan bazı uygulamalara ortam hazırladı. Zira 1945 sonrasında komünizmin etkin olması Türklerin bazı haklarının kısıtlanmasına, mevcut idarenin Arnavutluk’u yanına çekme politikasıyla Arnavut milliyetçiliğinin artmasıyla da Türklerin Türkleşmiş Arnavutlar olduğu iddialarının gündeme gelmesine neden oldu. 1946 öncesinde Sırp olmanın göstergesi olan -yeviç veya -yeva eklerinin yerini 1946’da çıkan ‘Soyadı Kanunu’ ile Arnavutlaştırma çabaları aldı. Bu kanunla, Türklerin daha önce Sırpçaya ve Sırp “etnik” grubuna uyarlanmış olan soyadları, bu defa “-i” eki sayesinde Arnavutçaya ve Arnavut “etnik” grubuna uyarlandı. Açıkça, sosyo-kültürel hedefe uygun olarak Türkler soyadları itibarıyla Arnavutlaştırıldılar.

Kitlesel göçü tetikleyen bir diğer unsur; 1940’lı yılların başında halkı, bölge Türklerinin genel Türk tarihi ve kültürü içindeki yeri konularında aydınlatmak amacıyla yerel Türk aydınlarının öncülüğünde kurulan “Yücel” derneğinin tasfiyesidir. Çünkü Yücelciler ‘asimilasyon’ süreciyle yaşananlara tepki gösterdiler. Kısa zamanda farklı ve ağır suçlamalarla takibe alınan dernek üyelerinden önde gelenler idam, diğerleri ise ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Böylece Makedonya Türklüğünün yok olması anlamına gelen göçlerde artış yaşanmaya başlandı.

1948 Martından sonra Sovyet yanlısı politikanın değişmesiyle Türklere yönelik bazı olumsuzluklara son verildi ise de yoğun göç hareketlerini durduramadı. Çünkü din, dil, eğitim, sosyal, siyasal vb. alanlarda yaşananlar insanların gelecekle ilgili endişe duymalarına neden oldu. Hatta yetkililerin Türk olanlara mallarını bırakmaları karşılığında, Türk olmayanlara da rüşvet karşılığı kimliklerinin değiştirilmesi suretiyle göç izni verdiği bizzat göçü yaşayanlar tarafından belirtilmektedir.

Makedonya Türklerinin zor durumda kalmasına etki eden bir diğer önemli faktör, 1952’de gerçekleşen ‘Serbest Göç’ anlaşmasıdır. Hatta bu anlaşma Türklerden kurtulmak isteyen idare için iyi bir fırsattı. Makedonya’dan Türkiye’ye 1923–1960 döneminde ‘göçmen’, ‘mübadil’ ve ‘sığınanlar’ olarak 269.101 kişinin göç ettiğine dikkat çeken bazı araştırmacılar bu sayının aynı dönemde Türkiye’ye çeşitli ülkelerden gelen tüm göçmenlerin % 22,4’üne karşılık geldiğini belirtirler. 1960’lı yılların sonlarında artış gösteren Arnavut milliyetçiliği ve yönetimden kaynaklanan olumsuzluklar 1970–80 yılları arasında 4000 civarında Türk’ün göç etmesine neden olur. Bunların ardından 1980’li yıllarda yaşanan hak ihlalleri ve 1990’lardaki Bosna Savaşı, 1999 sonu -2000’li yılların başında meydana gelen Kosova olayları ve 2001’deki Makedonya’daki gelişmeler göçlerin devamında önemli bir rol oynadılar. Söz konusu dönemde (1990–2001) geçicide olsa 20.000 kadar Müslüman (Boşnak, Arnavut, Türk) göç etmek zorunda kaldı. Muhakkak ki bunların çoğu savaş sonrası geriye döndüler.

Yakın zamanda eğitim amacıyla Türkiye’ye gelen Türk öğrencilerinden bazılarının geri dönmemesi ardından ailelerinin de yanlarına gelmesiyle yeni bir göç anlayışının ortaya çıktığı görülür. Bu tür göçleri engellemek için bazı sivil toplum örgütleri birtakım faaliyetlere giriştiler. Abdülhakim Hikmet Doğan Eğitim, Kültür ve Sanat Merkezi (ADEKSAM)’, Ensar Derneği, MATÜSİTEB ve Köprü Derneği’nin Makedonya’da okuyan Türk öğrencilere burs vermesi gibi. Günümüzde azda olsa göç devam etmektedir. 2005 yılında Manastır ve civarından 2700 kişinin göç etmesi buna örnek gösterilebilir. Göçü engellemek için ekonomik, sosyal, kültürel ve sair sorunların giderilmesi ve gerekli yardımların yapılması gerekmektedir.

Göç edenlerin sayısı konusunda farklı rakamlar verilmektedir. Makedonya Ulusal Tarih Enstitüsü Öğretim üyesi Lazar Lazarov 1952-53’te 154.000 Türk’ün göç ettiğini , Üsküp Pedagoji Fakültesi öğretim Üyesi Yusuf Hamzaoğlu ise 1952–75 yılları arasında Makedonya’dan Türkiye’ye 296.000 Türk’ün göç ettiğini belirtmektedirler. Bu tarihlerde ortalama 200–250.000 kişinin göç ettiği kabul edilir. Ancak Makedonya’daki resmi verilere göre bu rakam 80.000’dir. Fakat resmi verilerden hareketle şehir bazında nüfus hareketleri incelendiğinde bu rakamın toplamda 200.000’i aştığı görülür. Mesela, 1953 sayımlarında Radoviş’te 10.247 olan Türk nüfusu, 1961 sayımlarında 2917’dir. Buna göre Türk nüfusunun dokuz yılda % 357 azaldığı gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi Halim Çavuşoğlu’da bir çalışmasında 1996 tarihi itibariyle bu sayının 350.000 olduğunu söyler. Netice itibariyle göçler olmasaydı, şu anda Makedonya’daki Türk nüfusu 380.000 – 450.000 civarında (nüfus içindeki oranı %19-%22) olacaktı.

Siyasal Durum

II. Dünya Savaşı öncesi dönemde (1918–1945) siyasal örgütlenme açısından mevcut yönetimler, Türklere sınırlı olarak bazı haklar tanıdılar. 1918 yılında kurulan Sırp-Hırvat -Sloven krallığı yönetimi ülkede yaşayan Müslümanların ‘İslam Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmasına izin verdi. Aralarında Türklerin de bulunduğu bu cemiyet 1920’’de yapılan seçimlerde 8, 1924’te ise aralarında Emin Bey’in olduğu 14 kişi Belgrat Meclisine girmeye hak kazandı. Ancak bir süre sonra Türk kanadı cemiyetten ayrılarak, ‘Cenubi Sırbistan Müslüman Teşkilatı’nı kurdular. Sonrasında ise Türklerin parlamentoya girmeleri engellendi.

1930’larda yabancı sermayenin girişiyle ekonomide bir canlılık yaşandı. Ancak bu gelişme işçi hareketlerinin artmasına neden oldu. Yosip Broz Tito’nun başını çektiği ‘Halk Cephesi’nin de güç kazanması bu dönemdedir. 1939’da patlak veren II. Dünya Savaşı esnasında Tito, Kasım 1943’te geçici bir hükümet kurdu. Bu arada (II. Dünya Savaşı yıllarında) hem Bulgar zulmüne hem de krallık Yugoslavya’sının idaresinde haksızlıklara maruz kalan Makedonya Türkleri, temel hak ve özgürlüklerin sağlanacağı vaadiyle ortaya çıkan Yosip Broz Tito ve Yugoslavya Komünist Partisi önderliğinde yürütülen Halk Kurtuluş Hareketine destek verdiler. 1939’da kurulan Yugoslavya Komünist Gençlik Birliği Müslüman Hücresine, 1941’deki işgallere karşı mücadele eden Partizan birliklerine katılım gösterilmesi söz konusu desteklerden bazılarıdır. Ayrıca II. Dünya Savayı yıllarında Bulgar ve Alman işgalcilerine karşı Türklerin; Makedon, Sırp, Sloven ve diğer milletlerden daha gayretli savaştığı , Makedon Halkıyla Türk Halkının işgallere karşı nasıl mücadele verdikleri anlatılır.

Savaşın bitmesiyle Kasım 1945’te Yugoslav Federal Halk Cumhuriyeti kuruldu. Krallık dönemindeki yasaların geçersiz kılınması, komünizmin etkin olması, Sovyet yanlısı politika izlenmesi, Millet ve Devlete Karşı İşlenen Suçlar hakkında kanun (1945) çıkarılması (malların müsaderesi dâhil) , Soyadı Kanunuyla (1946) yapılmaya çalışılan asimilasyon, mevcut idarenin Arnavutluk’u yanına çekme politikası ve buna bağlı olarak Arnavut milliyetçiliğinin artması gibi gelişmeler Türklerin bazı haklarının kısıtlanmasına ve göçlerin artmasına yol açtı . Siyasal açıdan 1948 Martından sonra Sovyet yanlısı politikanın değişmesiyle Türklere yönelik bazı olumsuzluklara son verildi ise de bu mevcut durumu pek değiştirmedi.

Gerek yukarıda bahsedilen dönemde gerekse sonrasında (1950–80) siyasi anlamda varlık gösteremeyen Türklere, 1963 ve 1974 anayasasıyla bazı haklar verildi. Ancak bunlar genelde kâğıt üstünde kalan haklardır. Zaten sosyal-kültürel-edebi etkinliklere bile tahammül edemeyen bir idareden siyasal haklar beklenemezdi. Ayrıca bu süreçte nüfus olarak ön planda olmaya başlayan Arnavutlar, siyasal-sosyal örgütlenme, eğitim vb. açıdan daha üstün bir konuma ulaştılar.

1963’te Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti adıyla anılmaya başlanan ülke, 1970’lere gelindiğinde ekonomik anlamda azda olsa liberal bir yol izledi. Ancak Tito’nun ölümüyle 1980’li yıllarda ortaya çıkan otorite boşluğu ve milliyetçiliğin artması üzerine mevcut yönetim azınlıklara karşı bazı tedbirler aldı. Öyle ki 1989’da yapılan anayasa değişikliği ile birinci maddede yer alan ‘Makedonya, Makedonya’da yaşayan Arnavutların, Türklerin, …de devleti’ hükmü kaldırıldı. Bu düzenlemeden ilk olumsuz etkilenenler Türklerde oldu.

1990 yılı ortalarında başlayan demokratikleşme, hak ve özgürlüklerin yaygınlaşmasına umut bağlayan Türkler hayal kırıklığına uğradılar. Çünkü Eylül 1991’de bağımsızlığını ilan eden Makedonya’da, azınlıklara yönelik fazla bir şey yapılmadı. Oysa 1991’deki referandumu Bulgaristan yanlısı Makedonlar ve Arnavutlar boykot ederken, Türkler bağımsızlık için evet oyu kullanıyorlardı.

Sözünü ettiğimiz demokratikleşme sürecinde Makedonya’daki Türklere de politik örgütlenme hakkı verildi. Böylelikle Temmuz 1990’da, Türklerin toplumda organize edilmesi, siyasal ve sosyal yaşama katılmaları gerekliliği doğrultusunda Türk Demokratik Birliği (TDB) kuruldu. Ancak Türkler, Kasım 1990’da yapılan seçimlerde meclise giremediler. Oysa nüfus itibariyle mecliste 7 sandalyeye sahip olmaları gerekirdi. TDB, hak ve özgürlüklerle ilgili sorunların bu şekilde halledilmesinin mümkün olmayacağı düşüncesiyle daha etkin olabilmek adına partiye dönüştürüldü. Böylece Türk Demokratik Partisi (TDP) kurulmuş oldu(1992).

Türk Demokratik Partisi (TDP) ; Makedonya’daki Türklerin, Türk töresine, İslam ahlakına sahip çıkmasını sağlamak; dil, din, örf ve adetlerini korumak amacıyla kuruldu. Dönemin Genel Başkanı Erdoğan Saraç; Türklerin toplumdaki saygınlığının artması yönünde çaba sarf ettiklerini, vatan olarak kabul ettikleri Makedonya’daki Türk varlığının hissettirilmesi ve Türk göçünün engellenmesi için çalıştıklarının altını çizmektedir.

TDP Genel Başkanı Erdoğan Saraç, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Makedonya’yı ziyareti esnasında; Makedonya’daki Türk öğrencilerin üniversitelerde okuyabilmesi, devlet kadrolarında Türklere de yer verilebilmesi, eğitim, kültürel vb. alanlarda etkinliklerin arttırılabilmesi gibi konularda da yardımcı olunmasını istemekteydi. Buna benzer istekler zaman zaman Makedonya’yı ziyaret eden Türk yetkililere iletilmektedir.

1997 yılında Anayasa Mahkemesi, azınlıkların bir başka devletin bayrağını milliyet sembolü olarak kullanmalarını anayasaya aykırı bularak yasakladı. Bu nedenledir ki 1997 yazında Gostivar ve Tetova’da bayrak krizi yaşandı. Adı geçen şehirlerdeki belediye binasındaki bayraklar bu bahaneyle indirildi ve çıkan olaylarda birçok Türk tartaklandı. Geçen zaman içerisinde bayrak kullanımıyla ilgili olarak, ‘Milli Toplulukların Simge Kullanım Yasası’ kabul edildi ise de Türkler açısından pek bir şey değişmedi. Buna göre Türkler sadece Merkez Jupa ve Plasnitsa’da bayrak kullanabilecekler. Zira yasaya göre nüfusun % 50’den fazla olması gerekiyor.

2001 başlarında bazı Arnavutların öncülüğünde başlatılan silahlı eylemler, Makedonya’daki siyasi dengenin bozulmasına, özellikle Türkler ve diğer azınlıkların göz ardı edilmesine neden oldu. Çünkü sorunların çözümlenmesinde Makedonlar sadece Arnavutları muhatap aldılar. Bu bağlamda aynı yıl imzalanan Ohri Çerçeve Anlaşması (OÇA) ile birlikte Makedonya’da yeni bir dönem başlamış oldu.

2002’de siyasi manada daha etkin olunması için TDP ile THP’nin birleşmesi yönünde bir girişimde bulunuldu. Her iki partinin genel başkanları istifalarını sundularsa da netice alınamadı. Ulusal mutabakatın, birlik ve beraberliğin sağlanmasına yönelik başlayan süreçte sadece TDP Genel Başkanı değişti. Yeni Genel Başkanı Dr. Kenan Hasip’te TDP’nin temel amaç ve hedeflerinin yerine getirilmesi konusunda aynı hassasiyet ile hizmete devam etmektedir.

Siyasal anlamda bazı olumlu gelişmeler yaşanacağı yönündeki açıklamalara rağmen Türklerin ve diğer azınlıkların temsili sorunu hala devam etmektedir. Zira 2001 olayları öncesi ve sonrası yapılan yasal/anayasal düzenlemelerde iyileşmelerin olduğu söylenemez. En son Ohri Çerçeve Anlaşması (OÇA) gereği yapılan deşikliklerde bunu görmek mümkündür. Yerel ve genel seçim yasası, yerel yönetim yasası, Türkçe eğitim hakkı gibi.

Makedonya’da TDP’den başka aynı yıl (1992) kısa bir süre varlığını sürdürecek olan Güven Türk Partisi kuruldu. Ardından 1999’da Türk Hareket Partisi (THP), 2002’de Makedonya Türk Kalkınma Partisi kuruldu. Bunlara ilaveten Mayıs 2006’da ‘Türk Milli Birlik Hareketi’ ismiyle yeni bir parti daha kuruldu. Partinin genel başkanı Erdoğan Saraç’tır.

Makedonya’da 1990–2006 arası geçekleşen yerel ve genel seçimler

Türk Demokratik Partisi 1994 ile 1998 yıllarında Makedonya Cumhuriyeti Parlamento seçimlerine katıldı. 1994 Parlamento seçimlerinde bir milletvekili seçildi. 1996 yılında gerçekleşen yasal düzenlemeyle belediye sayısı 123 olarak belirlendi. Buna göre yapılan yerel seçimlerde 2 Belediye başkanı ve 17 belediyede 44 belediye meclis üyesi seçilme başarısı gösterdi. 1998 genel seçimlerinde ise bir başarı elde edilemedi. TDP’nin 1 Belediye Başkanlığı, 25 Belediye meclis üyeliğini elde ettiği 2000’deki yerel seçimlerde THP ise 8 meclis üyeliği kazandı. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde; 1994’te Kiro Gligorov, 1999’da Boris Traykovski ve 2004’te Branko Çırvenkoski desteklendi.

Makedonya’daki seçimlerde Türklerin 6–7 milletvekili çıkarması gerektiği halde başarı gösteremediği dikkati çekmektedir. Bu durum nüfusun az olmasından ziyade Türklerin aynı bölgede fakat farklı seçim bölgesinde bulunmalarından kaynaklanmaktadır. Mesela Ekim 1994’te yapılan seçimlerde TDP (Demokratik Eylem Partisi-İslam Yolu ittifakıyla) bir milletvekili parlamentoya gönderirken, 1998 seçimlerinde hiç milletvekili gönderemedi. Bazı Makedon siyasetçiler bu durumun düzeltilmesi gerektiğini belirtiyorlarsa da şu an için olumlu bir düzenleme yok. 2001 olayları sonrasında Ohri Çerçeve Anlaşması gereği düzenlemeler yapıldıysa da Türkler ve diğer azınlıklar açısından bir şey değişmedi. Bu durumda bazı hakları elde edebilmek adına Türkler koalisyon arayışı içerisine girmek durumunda kaldılar. 1994 ve 1998 Genel seçimlerinde Makedon Partileriyle ittifaka girilmesi, 1996 Yerel seçimlerde Türk nüfusun yoğun olduğu yerlerde Arnavut veya Makedon Partilerle ittifaka girilmesi gibi.

2002 parlamento seçimleri için koalisyon arayışı içinde olan TDP, görüşmelerden sonra MSDB (Makedonya Sosyal Demokratik Birliği) ve LDP (Liberal Demokrat Parti) ile partiler arası iş birliği ve birlikte hareket etmeyi içeren bir anlaşma yaptılar. Daha sonra, bu ittifaka Makedonya’daki Sırp Demokratik Partisi, Romların Birleşmiş Partisi, Boşnaklar Ligi, Ulahlar Demokratik Partisi ve diğer daha küçük partilerin katılması neticesinde “Makedonya İçin Birlikte”, koalisyonu oluşturuldu.

2002 yılında düzenlenen genel Parlamento seçimlerinden sonra TDP, Makedonya Cumhuriyeti Parlamentosunda 2 milletvekili bulundurma hakkını elde etti. Ayrıca kurulan hükümette bakan vekili, Makedonya Televizyonu (MTV) ve Makedonya Radyosu Türkçe Yayınları (MRTY) bölümünde, Türk Dramında, Kültür Bakanlığında ve Tarım Bakanlığında Cumhuriyet düzeyinde yönetici yerleri, Maliye Bakanlığı Vergi İdare Dairesinde, Makedonya Cumhuriyeti Merkez Halk Bankasında, Anayasa Mahkemesinde, Cumhuriyet Yargıçlar Konseyinde birer temsilci bulundurma hakkı temin edildi.

TDP’nin dışında 2002 seçimlerinde, VMRO-DPMNE ile koalisyon yaparak katılan THP Başkanı ve Arnavut partilerinden Demokratik Beraberlik Birliği (DBB) ile seçim ittifakı yapan MTKP Başkanı parlamentoya girme hakkı elde ettiler. Ancak MTKP başkanı milletvekilliğinden istifa etti. Netice itibariyle TDP’nin 2 ve THP’nin de 1 olmak üzere, Türkler parlamentoda 3 milletvekiliyle temsil edilmektedirler. Ancak Meclis Başkanının Büyükelçi olarak atanması nedeniyle TDP’nin milletvekili sayısı üçe çıktı.

Ağustos 2004’te kabul edilen yeni ‘Yerel Yönetim’ yasasıyla 123 olan belediye sayısı 84’e indi. Bu sayının 2008’de 78 olması öngörülmektedir. Söz konusu yasa ile 40 adet belediyelik bölge başka belediyelere bağlandı. Böylece belediye sınırları içindeki Türk nüfusunun yoğunluğu değişti. Vrapçişte’deki Türklerin toplam nüfusa göre yüzde 36 olan oranının yüzde 12,34’e düşmesi gibi.

Türklerin Vrapçişte’de seçimleri boykot ettiği Mart 2005’teki yerel seçimlerde TDP; 2 (Merkez Jupa ve Plasnitsa) Belediye Başkanlığı ile 23 Belediye Meclisi üyeliği elde etti. Bu arada tek başına başarı elde edilemeyecek olan yerlerde Türk azınlığın çıkarına uygun olarak Arnavut veya Makedon partilerle işbirliğine gidildi. Gostivar’da Arnavut adayın desteklenmesi gibi.

2005 Yılındaki bir diğer gelişme, milletvekili seçimiyle ilgili yasa tasarısının gündeme gelmesidir. Yasaya göre seçmen oylarının en az %5’ni alan partiler seçim organlarında aday verme hakkına sahip olacaktır. Ancak. TDP bu barajı aşamayacağı için Türkler seçim organlarında yer alamayacaktır. Bu nedenle TDP çareyi seçim organların profesyonelleşmesi ve burada Türklerin hakça temsilinde görmektedir. Kenan Hasip, seçimlerin dürüst bir şekilde gerçekleşmesi için dikkatlerin Devlet Seçim Komisyonuna değil, sandık başlarına yönlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Yasa ayrıca siyasi partilerin alacağı maddi yardımlarla ilgili de değişiklikler ön görmektedir.

AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosunun (ODIHR) Seçim organlarının ağımsızlaştırılması konusundaki önerileri çerçevesinde önemli reformlar yapıldı. Devlet Seçim Komisyonu, kendine ait bütçesi ve profesyonel personeli olan tamamen bağımsız bir organ haline geldi. Siyasi etkilerin bertaraf edilmesi amacıyla, seçim yönetimine katılan hâkimlerin seçilmesi ile ilgili prosedürlerde de değişiklik yapıldı. Meclis, 2006’da yapılacak seçimlerin adil ve demokratik şekilde gerçekleşmesinin başlıca ön şartlarından biri olarak görülen yeni seçim yasasını 29 Mart 2006 Çarşamba günü kabul etti. Yasada, milletvekillerinin muhalefetin önerdiği şekilde üçte ikilik bir çoğunlukla yedi üyeli bir Devlet Seçim Komisyonu (DSK) seçmeleri de öngörülüyor. DSK üyeleri tekrar seçilme opsiyonuyla birlikte beş yıllık görev süresi için atanacaklar. Yeni yasada ayrıca il seçim kurullarında birisi iktidar partisinden, diğer ikisi de önde gelen muhalefet partilerinden birer adet olmak üzere kamu yönetiminden üç temsilcinin yer alması da sağlanıyor.

Uluslararası gözlemcilerin yakından takip ettiği 2006 seçimleri AB üyeliğine hazırlanan Makedonya için büyük önem taşımaktaydı.

Hukuki Durum

Bölgedeki Türk hâkimiyetinin sona ermesiyle azınlık konumuna düşen Türklerin bazı siyasi gelişmelerinde etkisiyle dil, din, eğitim, siyasal ve sivil örgütlenme gibi hususlarda olumsuz uygulamalara tabi tutuldukları görülmektedir. Bunun için 1918–2006 yılları arasındaki bazı hukuksal gelişmeleri özetle belirtmek gerekmektedir

1918 yılında kurulan Sırp-Hırvat -Sloven krallığı yönetimi ülkede yaşayan Müslümanların ‘İslam Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmasına izin verdi. Ancak bir süre sonra Türk kanadı cemiyetten ayrılarak, ‘Cenubi Sırbistan Müslüman Teşkilatı’nı kurdular. 1928’de yapılan yasal düzenlemeyle vakıflar İslam birliğine devredildi. 1931’de çıkarılan ‘Zirai Islahat Kanunu’ ile (bazı yerlerde ürünlerle birlikte) toprakları bedelsiz olarak istimlâk edilen Türkler; ‘çiftçilik’ ten sadece ‘ana geçim kaynağı’ olarak değil, sosyo-kültürel yapılarıyla uyumlu ‘başlıca yaşam biçimi’ olarak da yoksun bırakıldılar.

1930’larda Yosip Broz Tito’nun başını çektiği ‘Halk Cephesi’nin güç kazanması ve II. Dünya Savaşı esnasında geçici bir hükümet kurulması (1943) gibi gelişmeler, Makedonya’daki Türklerin temel hak ve özgürlüklerin sağlanması hususunda ümitlenmesine neden oldu. Hatta 1940’lı yılların başında yerel Türk aydınları “Yücel” teşkilatını kurdular.

Savaşın bitmesiyle kurulan Yugoslav Federal Halk Cumhuriyeti (Kasım 1945) Krallık dönemindeki yasaları geçersiz kıldı. Sovyet yanlısı politikanın izlendiği dönemde; Millet ve Devlete Karşı İşlenen Suçlar hakkında kanun (1945) (malların müsaderesi dâhil), Soyadı Kanunu (1946), ilk Anayasa (1946), Soyadı Kanunu (1946), Vakıf mallarına el konulması (1948) gibi yasal düzenlemeler gerçekleşti. 1948 Martından sonra Sovyet yanlısı politikanın değişmesiyle Türklere yönelik bazı olumsuzluklara kısmen de olsa son verildi. 1950/51 eğitim-öğretim yılında Türkçe eğitime izin verilmesi gibi. Bu arada 1951 ve 1953’te ceza yasası yeniden düzenlendi.

Gerek yukarıda bahsedilen dönemde gerekse sonrasında (1950–80) siyasi anlamda varlık gösteremeyen Türklere, 1963 ve 1974 anayasasıyla bazı haklar verildiği görülür. Ancak bunlar genelde kâğıt üstünde kalan haklardır. Zaten sosyal-kültürel-edebi etkinliklere bile tahammül edemeyen bir idarenin hakkaniyetli davranması da beklenemezdi.

1963 anayasasıyla tedricen hukuki anlamda bazı değişiklikler yapılmaya başlandıysa da asıl düzenleme 1974’te gerçekleşti. 1974 Anayasasının 170, 171, 174, 214 ve 243. maddesine göre tüm yurttaşların; milliyet, din, dil, eğitim vb. hakları güvence altındadır. Fakat 1980’li yıllarda ortaya çıkan otorite boşluğunun ve artan milliyetçiliğin de etkisiyle mevcut yönetim 1989’da yaptığı anayasa değişikliği ile birinci maddede yer alan ‘Makedonya, Makedonya’da yaşayan Arnavutların, Türklerin, …de devleti’ hükmünü kaldırır. Bu düzenlemeden de ilk olumsuz etkilenen Türklerdir.

1990 yılı ortalarında demokratikleşme, hak ve özgürlüklerin yaygınlaşmaya başladığı ve bağımsızlığını ilan edildiği dönemde (1991) gerçekleşen düzenlemeyle, anayasasının 7, 19, 20, 44, 48 ve 56. maddesi ile (1974 anayasasına benzer) bazı haklar tekrar güvence altına alınır. Ancak düzenlemeler, içerik ve uygulama açısından farklılık arz eder. Kasım 1991de yürürlüğe giren anayasanın giriş paragrafında, ‘Makedonya Cumhuriyeti Makedonların ulusal devleti olarak kurulmuştur’ şeklinde yazar. Oysa 1974 Anayasasında Türkler, devletin kurucu unsurları arasında anılmaktaydı. Yani yine bir hayal kırıklığı söz konusudur.

Makedonya anayasası, Türkleri ve öteki etnik grupları ‘milliyet’ olarak tanımlar. Başka ulusların anayasasında da var olan bu ‘milliyet’ terimi, çok uluslu bir devletin içinde var olan bir ulusal topluluk anlamını taşır; yani uluslar arası anayasa terminolojisini kullanınca, Makedonyalı Türkler, ‘ulusal azınlık’ kapsamına girerler. Böylece, onlar ‘bir devletin dışındaki bir başka devlete, etnik olarak bağlı olan bir toplulukturlar.

Sözünü ettiğimiz demokratikleşme sürecinde Makedonya’daki Türklere de politik örgütlenme hakkı tanındı. Böylelikle Temmuz 1990’da, Türklerin toplumda organize edilmesi, siyasal ve sosyal yaşama katılmaları gerekliliği doğrultusunda Türk Demokratik Birliği (TDB) kuruldu.

1993 yılında Makedonya’nın Birleşmiş Milletlere üye olmasıyla ilgili olarak açıklamada bulunan dönemin Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov , Makedonya’nın Makedon, Türk, Arnavut, Sırp, Rom, Ulah ve diğer milliyetlerin vatanı olduğunu söyler. Ancak gerçek olan, yeni anayasa ile Türklerin ve diğer milliyetlerin ikinci planda kaldığıdır. Zira aynı yıllarda Debre’de Türkçe eğitimin engellendiği görülür.

1996’da Gostivar Belediyesi, aldığı kararla Türkçenin belediye sınırları içinde resmi dil olarak kullanılmasına son verir. 1997 yılında ise Anayasa Mahkemesi, azınlıkların bir başka devletin bayrağını milliyet sembolü olarak kullanmalarını anayasaya aykırı bularak yasaklar. Geçen zaman içerisinde (anayasanın 7. maddesi gereğince) Gostivar Belediyesi Meclisinde Türkçenin resmen kullanımı kararı alındı (2005). Ancak hala Türkçe tüm Gostivar’da resmen kullanılmamaktadır. Bayrak kullanımıyla ilgili olarak, ‘Milli Toplulukların Simge Kullanım Yasası’ (2005) kabul edildi ise de Türkler açısından pek bir şey değişmedi. Buna göre Türkler, sadece Merkez Jupa ve Plasnitsa’da bayrak kullanabileceklerdi. Zira yasaya göre nüfusun % 50’den fazla olması gerekmektedir.

2001 yılının ilk aylarında Arnavutların anayasal hakların verilmesi doğrultusunda başlattıkları silahlı eylemleri uluslar arası bir boyut kazandı. Ardından Arnavutlar ile Makedonlar arasında Ağustos ayında Ohri Çerçeve Anlaşması (OÇA) imzalandı. Buna göre; dil, eğitim, resmi kurumlarda istihdam, merkezi ve yerel idareye katılım gibi hususlarda anayasal değişiklikle yapılması karalaştırıldı. Hakça temsilin esas alınmasıyla, Makedonya’daki milletler bazı haklara kavuşacaklardı. Bu bağlamda siyasi, kültürel, eğitim, vb. haklar ve kamu kuruluşlarında çalışabilme gibi hususlar toplam nüfustaki orana göre belirlenecekti. Örneğin, genel olarak Türklerin hakça temsil oranı % 4’tür. Tabii bu oranlar; Bayrak yasasında (%50), anadilin resmen kullanılması ile ilgili yasada (%20) olduğu gibi değişkenlik gösterebilmektedir. Ancak esas itibariyle, hakça temsil (hakların elde edilmesi veya kullanımındaki) oranın % 20 olması etnik dengeyi bozan bir unsur olarak eleştirilmektedir . Zira, ülkede sadece Arnavut ve Makedon milletlerinin nüfusunun çok olduğu gerçeğinin bir anlamda yasalaşması olarak da yorumlanan anayasal deşiklikle “Makedonya, Makedon Milletinin, Arnavut Milletinin ve Makedonya’da yaşayan diğer milletlerindir” maddesi yürürlüğe girdi.

Ağustos 2004’te kabul edilen yeni ‘Yerel Yönetim’ yasasıyla 123 olan belediye sayısı 84’e indi. Bu sayının 2008’de 78 olması öngörülmektedir. Söz konusu yasa ile 40 adet belediyelik bölge başka belediyelere bağlandı. Böylece belediye sınırları içindeki Türk nüfusunun yoğunluğu değişti. Vrapçişte’nin Negotino’ya, Lubanişte’nin Struga’ya, Merkez Jupa’nın Debreye, Aşağı Banitsa’nın Gostivar’a bağlanması gibi.

İnsan Hak ve Hürriyetlerinin ana ilkelerini (8. Maddesinin 1. fıkrasını) sınırlayan Yasanın, ‘Milli Kimliklerin ifade etme özgürlüğünü garanti altına alınması’(8.madde 2.f), ‘Halkların kanun nezdinde eşitliği’ (9.madde),‘Cumhuriyetin tüm toplulukların milli, dini, kültürel ve dil kimliğini garanti altına alması’ (48.madde) gibi Anayasanın bazı maddeleriyle de ters düştüğü belirtilmektedir. Yasa; azınlıkta kalan milli, dini, kültürel vb. değerleri/hakları garanti altına almamasından dolayı eleştirilmektedir.

Bir milleti diğer milletlerden üstün tutan bir anlayışa hizmet edeceği söylenen yasada ‘Vatandaşların seçecekleri temsilciler ile Belediyelerde sorunların çözümünde aktif rol alacakları’ söylenmektedir. (115 madde ) Ancak Türkler açısından bu ilkenin kağıt üzerinde kalacağına inanılmaktadır.

Hukuki açıdan yaşanan bir diğer gelişme, milletvekili seçimiyle ilgili yasa tasarısının gündeme gelmesidir. AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosunun (ODIHR), seçim organlarının bağımsızlaştırılması konusundaki önerileri çerçevesinde önemli reformlar yapıldı. Devlet Seçim Komisyonu, kendine ait bütçesi ve profesyonel personeli olan tamamen bağımsız bir organ haline geldi. Siyasi etkilerin bertaraf edilmesi amacıyla, seçim yönetimine katılan hâkimlerin seçilmesi ile ilgili prosedürlerde de değişiklik yapıldı ve seçimlerin adil ve demokratik şekilde gerçekleşmesinin başlıca ön şartlarından biri olarak görülen yeni Seçim Yasasını Mart 2006’da kabul etti. Yasada, milletvekillerinin muhalefetin önerdiği şekilde üçte ikilik bir çoğunlukla yedi üyeli bir Devlet Seçim Komisyonu (DSK) seçmeleri de öngörülüyor. DSK üyeleri tekrar seçilme opsiyonuyla birlikte beş yıllık görev süresi için atanacaklar. Yeni yasada ayrıca il seçim kurullarında birisi iktidar partisinden, diğer ikisi de önde gelen muhalefet partilerinden birer adet olmak üzere kamu yönetiminden üç temsilcinin yer alması da sağlanıyor. Ancak hakça temsil ilkesine rağmen (zira yasaya göre %20 şartı var) Türk ve diğer azınlıkların nüfus yoğunluklarının az olması ve % 5’lik seçim barajının altında kalacak olmalarından dolayı söz konusu düzenlemeler bağlamında seçimlerle ilgili bazı organlara katılımları da imkânsız görülmektedir.

Netice itibariyle yönetimdeki Makedon ve Arnavutların her alanda önceliği kendilerine vermeleri ve genel olarak diğer milletleri dikkate almamaları söz konusudur. Bu durum hukuki yönden de Türklerin işini zorlaştırmaktadır. Yani Ohri Çerçeve Anlaşması doğrultusunda gerçekleşen yasal düzenlemelere göre Türk, Boşnak, Ulah ve diğerleri var. Fakat uygulamada yok gibidir. Çünkü anayasada nüfusun % 20’sini oluşturma şartı bulunmaktadır. Bu durum 2004’teki yerel yönetim yasasıyla daha da imkânsızlaştı.

Ekonomik Durum

Makedonya Eski Yugoslavya’nın ekonomik yönden en az gelişmiş Cumhuriyetlerinden biriydi. Dağılmadan önce Yugoslavya’nın gayrı safi mal ve hizmet üretiminin %5 i kadar bir üretimi gerçekleştiren Makedonya; Yugoslavya’nın dağılmasıyla merkezden yapılan desteğin kalkması, Yunanistan ile problemler yaşaması, serbest ticaret imkânlarından yararlanamaması gibi etkenlerden dolayı ekonomik anlamda oldukça zorluklar yaşadı. 1990 sonrası serbest piyasa uygulamasına geçilen ülkede 2001 yılında yaşanan güvenlik krizi ile sanayi üretiminin % 5,6 oranında küçüldüğü görülür.

Makedonya’da çalışan işgücünün dağılımı genel olarak şöyledir; % 2 madencilik, % 5,5 dericilik, % 14,5 gıda, %15 tarım , % 27 Tekstil, % 36 ticaret, turizm, esnaflık, küçük ölçekli işletmeler, bankacılık ve diğerleri

Makedonya’daki temel makroekonomik göstergelerden biri olan Gayri Safi Milli Hâsıla 2005 yılında 4,5 milyar Euro düzeyindedir. Bu bağlamda Kişi Başı Gelir 2200 Euro’dur. Bu kişi başı gelir ile Makedonya düşük gelirli ülkeler grubunda yer almaktadır. Enflasyon oranının % 0,6 gibi çok düşük çıkması, ülkede üretimin olmadığının bir göstergesidir. Keza, işsizlik oranı % 36,5 civarındadır. Ücretler son 3 yıldır yerinde sayarken, 3 yıl öncesine kadar Bulgaristan ücretlerinin dört ve Sırbistan-Karadağ ortalama ücretin iki katı kadar ücret alan Makedonya vatandaşlarının bugün bu iki ülkenin gerisinde kaldığı görülür. Birçok fabrikanın üretime son vermesi sonucunda iç talebi karşılayamayan Makedonya, artan talebi ithalat yoluyla karşılamaya çalışmaktadır. 2005 yılında (aralarında Türklerin de bulunduğu) ülkeye giren yabancı yatırım miktarı 97,07 milyon dolar’dır. 2004 yılında bu rakamın 157 milyon dolar civarında olduğuna dikkati çeken uzmanlar, ülkeye giren yabancı sermaye miktarı 1/3 oranında gerilediğine dikkati çekmektedirler. Ekonomik hayata katkı sağlaması beklenen yabancı yatırımcıların arasında Koç Holding (RAMSTOR Alış veriş Merkezi ), Zorlu Holding (TAÇ Perde) gibi Türk girişimcilerde bulunmaktadır.

Makedonya’da istihdam ve yatırımların yetersizliği, insanların alım gücünün olmaması, işsizliğin fazla olması gibi etkenler insanların farklı ülkelere gitmesine yol açmaktadır. Ekonomik ihtiyaçlarla birlikte gündeme gelen bu hareketlilikte Türkler de vardır. Ülkedeki ekonomik dengenin kurulmasında dış yardımların kayda değer katkısı olmakla beraber yetersizdir..

Ülkede herkes gibi Türklerin ekonomik yönden zorda oldukları görülmektedir. Zira 1990 sonrasında gerçekleşen yeniden yapılanmayla birlikte işsizlik oranının artması Türkleri de etkiledi. Genel anlamda değerlendirildiğinde ülkedeki işsizlikte sağlık hizmetlerinin ücretsiz olmasının da etkili olduğu ifade edilmektedir. 2004 sonu itibariyle ülkede 385.000 kişinin işsiz olduğu belirtilmektedir. Özelleştirme vesilesiyle birçok Türk çalışanın işine son verildiği ülkede, İş Bulma Merkezi kayıtlarına göre işsiz olan Türk sayısı 15.800’dür. Türklerin devlet görevlerinde az temsil edilmeleri, ekonomik yönden zayıf olmaları, Türkçe eğitimin yetersizliği, anayasal hakların uygulanmaması gibi konular da bir takım aksaklıkların olduğu İnsan Hakları İzleme Komitesi’nce de belirtilmektedir.

Batı Makedonya Türkleri, ziraat, hayvancılık, ticaret, plastik kapı ve pencere üretimi, mobilyacılık, pastacılık, kebapçılık, pazarcılık, taksicilik vb. işlerlerle uğraşmaktadırlar. Ayrıca çok az bir kısmı da devlet işinde çalışmaktadır. Doğu Makedonya Türkleri ise daha ziyade odunculuk, ziraat ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar. Günümüzde Türklerin çalıştığı iş alanları özetle Tablo 3’de gösterildiği gibidir.

Tablo 3: Makedonya Cumhuriyetinde çalışan Türklerin (toplam 12.474) mesleklerine göre dağılımı.

Çalışan Sayısı     Yüzdelik

A        Tarım ve Hayvancılıkta                  5069    Veya %38

B        Sanayi ve Madencilik Sektöründe   1591     Veya %13

C        İnşaatta                                    1128     Veya %9.5

Ç        Ticarette                                   983       Veya %8.5

D       Eğitim ve Kültür Sektöründe 729       Veya %6

E        Zanaatçılık ve Hizmetlerde            571       Veya %5

F        Sağlık ve Sosyal Hizmetlerde         567       Veya %5

G       Devlet İdari Organlarında             500       Veya %4

Ğ       Ulaştırma Sektöründe                  491       Veya %4

H        Komünel İşlerde                         417       Veya %3.5

I        Mali ve Teknik İşlerde                  219       Veya           %2.5

İ        Ormancılıkta                             134        Veya %1

j        Turizm hizmetleri sektöründe       76          Veya %0.6

Devlet kurumlarında çalışan Türklerin toplam sayısı; 1997 yılında 1999, 2000 yılında ise 1796’dır. Bu tarihler arasında Makedon ve Arnavutlarda artış görülürken, Türklerde %10,5 (203 kişi) azalma olduğu görülür. Türkler ve diğer azınlıklar da görülen bu azalmada son yıllarda kurulan Makedon – Arnavut koalisyon Hükümetlerinin özellikle kendi insanlarına (Parti yandaşlarına) sahip çıkıp, yeni işbaşı yapma imkânları sağlamasının önemli bir rolü vardır. Bugün kamuda çalışan Türklerin sayısı (resmi verilere göre) %4 civarında olması gerektiği halde % 1,3 veya % 1,9’dur. 2003’te Hakça temsil esasına göre polisliğe alınan (değişik etnik kökene mensup) 1156 kişiden 76’sı Türk’tür. Bu sayı eğitime alınanların sayısına göre % 6,5 civarındadır. Ancak genel orana vurduğunuzda bunun düştüğü görülür. Mesela Eğitim ve Bilim Bakanlığında 1300 civarında Türk çalışması gerektiği halde bu sayı 570 civarıdır.

Mayıs 2005’te Makedonya Türk İş Adamları Birliği kuruldu (MATİB). 60 Firmanın üyesi olduğu MATİB; Türk firmalarının daha iyi şartlara ulaşması, iç ve dış ticaretin geliştirilmesi, ekonomik açıdan Türklere yönelik istihdamın arttırılması gibi hedefler doğrultusunda hareket edileceğini belirtmektedir.

Eğitim

Tarihi süreç içerisinde Türklerin eğitim ve bilime ne kadar önem verdikleri bilinmektedir. Dil ve Tarih alanında çalışmaları olan, Üsküp Pedagoji Fakültesi öğretim üyesi Yusuf Hamzaoğlu; ‘Makedonya’daki Türkçe eğitimin 5. yüzyıl başlarından beri var olduğunu’ söyler. Ancak 500 kusur yıl devam eden Osmanlı Dönemi dışında, her yönden asimile edilmeye çalışılan yada göçe zorlanan Balkan/ Makedonya Türklerinin Türkçe eğitim görmesini zorlaştırdığını unutmamak gerekir.

İlköğretim

Türk hâkimiyeti sonrasında mevcut idarelerin Osmanlı döneminden kalan bazı okulları kendi politikalarına göre tekrar faaliyete geçirdikleri görülür. 1884’te kurulmuş olan ‘Tefeyyüz İptidai Okulu’nun 1919-20’de ‘Osman Cikiç’, 1910’da kurulmuş olan ‘İttihat Terakki Okulu’nun 1919’da ‘Vuk Karaciç’ adıyla faaliyete geçirilmesi gibi.

1918 sonrası kurulan Sırp-Hırvat-Krallığı döneminde dikkati çeken bir diğer husus, okullarda özellikle Sırp-Hırvat dilinin zorunlu olması ve buna bağlı asimilasyon politikasıdır. Buna rağmen Türklerin yoğun talepleri neticesinde kısmen de olsa Türkçe eğitime izin verildiği görülür. 1919’da Türkçe eğitime izin verilebileceğine dair kararın alınması, 1924’te Kratovada bir okulun açılması, 1924-25’te ‘Aleksandır Medresesi’ (Medrese Kral Aleksandır Veliki) adıyla ilahiyat karışımı bir okulun açılması, gibi gelişmeler yaşandı. Fakat bunların kısıtlayıcı hükümler içerdiğini veya kısa süreli olduğunu belirtmek gerekir. Daha ziyade din derslerinin Türkçe okutulmasına izin verildiği dönemde hala Osmanlı’da kullanılan alfabenin geçerli olduğunu da belirtmek gerekir. Zira yönetim, Türkiye’deki inkılâpların neticesinde kabul edilmiş olan Latin harfli alfabenin kullanımına izin vermiyordu.

II. Dünya Savaşı yıllarına gelindiğinde (1939–44) Türklerin bir araya gelemedikleri, gazete çıkaramadıkları, okullara alınmadıkları ve hatta milli kimliklerinin bile tanınmadığı görülür. Ancak yaşanan olumsuzluklara rağmen (savaşın sonlarına doğru) yukarıda sözü edilen ‘Tefeyyüz’ ve ‘Vuk Karaciç’ okullarının yeniden faaliyete geçtiğini de belirtmek gerekir. Ayrıca 19. Yüzyıl sonlarında yapılmış olan ‘İptidai İrfan Okulu’na ait binada ‘Mehmet Sokoloviç’ adıyla bir okulun daha faaliyete geçtiği görülmektedir. 1944’te kız çocukları için açılan ‘İrfan’ sözü edilen okulun devamıdır. (Okul sayının azalması gerekçesiyle 1955/56 kapatılacaktır.)

Bu arada II. Dünya Savaşı’nın belirsizliğinin yaşandığı dönemde ve sonrasında Türklerin milli varlıklarını, manevi değerlerini örf adet ve geleneklerini korumak ve yaşatmak adına kurdukları Yücel Teşkilatının ve diğer Türk Aydınlarının da gayretleri ile 1944–45 eğitim-öğretim yılında Türkçe okulların açıldığı görülür. 1947 de Üsküp’te öğretmen okulunun açılması, 1947 yılında Fetah Süleyman Pasiç ve Ferid Bayram tarafından ilk alfabe kitabını yayınlanması gibi gelişmeler yaşandı. Ancak 1940’lı yıllarda Komünizmin etkin olduğu dönemde, Arnavutluğun kendi topraklarına katılacağı ümidine kapılan Yugoslav yönetimi, Arnavut ırkçılığının artmasına ve dolayısıyla da Türkçe eğitim-öğretimin sekteye uğramasına neden oldu. Eğitime olumsuz yönde etki eden bir diğer gelişme de 1950’lerde yaşanan göçlerdir.

1944’ten beri ‘Vuk Karaciç’ Okulunun binasında Türkçe eğitime başlayan Tefeyyüz, 1963’te kendi binasında varlığını sürdürmeye devam etti. Eğitimde dikkati çeken bir diğer gelişme; 1963–64 öğretim yılında Üsküp Pedagoji Akademisi’nde, 1976–77 öğretim yılında Üsküp Filoloji Fakültesi’nde Türk Dili Edebiyatı Bölümlerinin açılmasıdır.

1945-2003 yılları arasında Makedonya’da Türkçe İlkokul Eğitiminde (8 yıllık) görülen okul, öğrenci ve öğretmen sayısındaki durumu Tablo 4’deki gibidir.

Tablo 4: 1945-2003 yılları arasında Makedonya’da Türkçe İlköğretim verilen (8 yıllık) okul, öğrenci ve öğretmen sayısı

Öğretim Yılı    Okul Sayısı    Öğrenci Sayısı   Öğretmen Sayısı

1945/46        55               6.702               125

1946/47        65               7.280               123

1947/48        71               10.203              165

1948/49        71              10.722               165

1949/50        100             12.621               249

1950/51        100             12.493               237

1960/61        70              6.410                168

1970/71        55              5.617                203

1980/81        54              5.362                225

1992/93        54              5.172                289

1995/96        54              5.612                229

1998/99        55              5.990                249

1999/00        56              6.319                259

2000/01        56              6.061                306

2001/02        55              6.094                316

2002/03        56              6.220                318

Tablodan da anlaşıldığına göre, İkinci Dünya Savaşından sonra yani 1945’ten 1949/50 öğretim yılına kadar ilkokullardaki öğrenci sayısında artış görülürken, 1951’den itibaren aniden düşüş görülmektedir. Buna etki eden en önemli gelişme 1950’lerde Türkiye’ye yönelik yaşanan göçlerdir. 1960–2003 arası rakamlarda azalma görülmemesi bizleri yanıltmamalıdır. Çünkü geçen süre içerisinde nüfusun az olması, imkânların kısıtlanması ve yaşanan siyasi gelişmeler durağanlığa yol açtı. Ayrıca son üç yılın öğretmen sayısına Arnavut ve Makedon sınıflarına ders veren 40-50 civarı öğretmeninde dahil edildiğini belirtmek gerekir.

Makedonya Cumhuriyeti anayasasına (madde 44.) göre; Makedonya vatandaşlarının ana dilleriyle ilköğrenim (lise öğrenimi dâhil) görme hakları vardır. Anayasa ile teminat altına alınmış olmasına rağmen, Türklerin anadille eğitim hakkına bütün Makedonya’da ulaşmış oldukları söylenemez. Doğu Makedonya’da Jupa, Koliçani, Debre köylerinde Türkçe eğitimde yaşanan sorunlar bunun en somut örnekleridir.

1990’lı yıllara gelindiğinde Türkçe eğitim-öğretimin verilmesi yönünde bazı olumsuz gelişmelerin devam ettiği görülür. Radoviş, Debre (Jupa), Kırçova’da Türkçe öğretim veren okulların kapatılması gibi gelişmeler yaşandı. 1993’te Makedon Yönetimi halkın (Torbeşlerin) Türk olmadıklarını gerekçe göstererek Türkçe eğitime izin vermedi. Bunun üzerine Aileler eylem yaptılar.

1995–96 öğretim yılında Makedonya’da, 543 okulun 226 sınıfında 255 eğitimcinin olduğu ve 5260 Türk öğrencinin Türkçe eğitim alabilme imkânına sahip olduğu görülür. Başkent Üsküp, Gostivar, Kalkandelen, Ohri, Resne, Struga şehirleriyle birlikte Vrapçişte ve Kocacık köylerinde 1’den 8’e kadar okullar vardır. Örneğin 2001-2002 öğretim yılında Üsküp’teki ilkokullarda 1550 öğrenci Türkçe öğretim görmekteydi. .

Ağustos 2000’de TDP Ohrid Şube Başkanının Doğu Makedonya’daki Türk öğrencilerine yönelik gerçekleştirdiği faaliyetler vesilesiyle görüştüğüm öğretmenler; eğitimde özellikle öğretmen ve kitap sorununun yaşandığını, mevcut yönetimin özellikle birtakım bahanelerle eğitimle ilgili sorunları halletmediklerini söylediler. Ayrıca ekonomik nedenlerden dolayı çocukların başka bir şehre de gönderilemediğini belirttiler.

Temmuz 2004’te Gostivar’da görüştüğüm Eğitim Danışmanı – Eğitimci Bedri Nureddin ise; Türkçe eğitim konusunda öğretmen ve kitap ihtiyacının olduğunu, ancak bunların yanı sıra çağdaş eğitim projelerinin hayata geçirilmesi esnasında İlköğretim ve liselerde okutulması-yararlanılması gereken kitapların hazır olmamasının da eğitimi olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekmektedir.

Ancak eğitim konusundaki sorunların Doğu Makedonya’da daha fazla olduğunu belirtmek gerekir. Genelde Türkçe Öğretim 1’den 4’e kadardır. Bu yörenin 78 yerleşim yerinde yaşayan Türk öğrenciler, 5’ten 8’e kadar Makedonca okumak zorunda kalıyorlar. Örneğin 2001–2002 öğretim yılında Radoviş’e bağlı Ali Koç ve Kocaali köylerinde 106, Pirlepe’ye bağlı Kanatlar Köyünde 128 öğrenci, 2003-04 öğretim yılında Radoviş’e bağlı Kılavuz Köyünde 35, Valandova’ya bağlı Çalıklı’da 100 ve Ustrumca’da 199 öğrenci Türkçe öğretim görebilmekteydi. Ancak 4. sınıfa kadar eğitimin verildiği bu okulların bazılarının karma sınıflar olduğunu da belirtmek gerekir. 2005-06 öğretim yılı itibariyle Radoviş ‘Krste Petkov Misirkov’ ve “Nikola Karev’ ilkokulundaki Türk öğrencilerin sayısı 400’dür.

İstatistik Kurumunun verilerine göre; Makedonya’daki ilköğretim düzeyinde eğitim gören 10.120 Türk öğrenciden ancak 6220’si Türkçe eğitim alabilmektedir. Bu durumda 3900 kişi Türkçe eğitim alamamaktadır. Türkçe eğitim alamayanlar için 100–120 sınıfa ve 130–160 arası öğretmene ihtiyaç vardır. Tabii ayrıca araç gereç, kitap vs. gerekmektedir. Devletin okul ve sınıf açmaması, siyasi gelişmeler, ailelerin (bilinçli yada bilinçsiz) çocuklarını Arnavutça veya Makedonca eğitim veren okullara göndermesi gibi nedenler sorunun ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

2006’da Gostivar Belediyesi, belediye sınırları içerisindeki okulların isimlerinin değiştirilmesiyle ilgili çalışmalar doğrultusunda, Türklerin yoğun olarak eğitim gördüğü “Petre Yovanoski” Merkez İlkokulu’nun “Mustafa Kemal ATATÜRK” olarak değiştirilmesi kararını aldı.

2006–07 öğretim yılından itibaren din derslerinin zorunlu olarak ilkokullarda 7. ve 8. sınıflarda, düz liselerde birinci sınıflarda seçmeli olarak ve mesleki liselerde 3. ve 4.sınıflarda vatandaşlık bilgisi dersinde görülmesi yönünde bir karar alındı. Ancak İslam Dini Birliği Eğitim sorumlusu ve Makedon Ortodoks Kilisesi böyle bir din eğitimine karşı çıktıklarını beyan ettiler.

Lise Eğitimi

Anayasa gereği Türkçe eğitim vermesi gereken Lise düzeyinde veya meslek okulları/sınıfları düzeyindeki sayı da yetersizdir. Bununla birlikte geçtiğimiz yıllarda Üsküp ve Gostivar’da iki Türkçe sınıf ile Kalkandelen’de bir mesleki tıp lisesi, Gostivar’da elektro teknik okulunun faaliyete geçtiğini belirtmeliyiz. Ayrıca Üsküp, Gostivar ve Struga’da İngilizce ağırlıklı eğitim veren özel Yahya Kemal koleji faaliyet göstermektedir.

2001 yılında TDP ve bazı sivil toplum temsilcileri; Ohrid’de Türk lisesi, Üsküp’te Sağlık ve iktisat lisesi açılması, eğitim, öğretmen sorunlarının halledilmesi yönünde girişimlerde bulundular. Bu girişimin ardından Struga ve Radoviş’te Türkçe lise sınıfların açıldığı görülür. Ayrıca 2004’te Üsküp’te Stefan Dimov Lisesine bağlı Türkçe İktisat sınıfı açıldı.

Makedonya Türklerinin lise eğitimini daha iyi bir biçimde anlayabilmek için resmi istatistikî bilgilere bakmak gerekir. Buna göre, 1988/89 ile 2002/03 yılları arasında Türkçe eğitim veren lise ve dengi okulların sayısı; sınıf, öğrenci ve öğretmen sayısındaki oranları Tablo 5’deki gibidir.

Tablo 5: Türkçe Orta (Lise ve Dengi Okullarda) Öğretimde 1988/1999 Yılları Arasında Okul, Sınıf, Öğrenci ve Öğretmenlerin Sayısı

Eğitim yılı      Okul sayısı     Sınıf sayısı     Öğrenci sayısı Öğretmen Sayısı

1988 / 1989        4                  8                 179        27

1989 / 1990        2                  4                 102        19

1990 / 1991        2                  8                 186        29

1995 / 1996        4                  12                445        72

1997 / 1998        4                  18                567        72

1998 / 1999        4                  20                584        80

2000 / 2001        5                  22                646        87

2001 / 2002        5                  25                694        90

2002 / 2003        6                  31                 854       98

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi Türk dili üzerine eğitim yapan liselerin sayısında pek artış görülmemektedir. Lise eğitimini Türk dili üzerine görmek isteyen tüm Türk çocuklarına bu imkân tanındığında liselerdeki Türk Öğrencilerinin sayısının 1.300 ile 1.500 civarında olacağı tahmin edilmektedir. Zira istatistiklerde lise eğitimi alabilecek düzeydeki öğrencilerin 1785’i kendilerini Türk olarak ifade etmektedir. Oysaki bunların sadece 854’ü Türkçe eğitim alabilmektedir.

2004–05 öğretim yılında Türkçe eğitim veren İlköğretim okullarından 600 kadar öğrenci mezun oldu. Mezun olanların bir kısmı başka şehirlerdeki Türkçe eğitim veren okullara gitmeyi tercih ediyorlar. Pirlepe’ye bağlı Kanatlar’daki öğrencilerin Üsküp, Gostivar ve Kalkandelen’e gitmeleri gibi. Ancak okul yetersizliği nedeniyle bunların bir kısmı Arnavutça veya Makedonca eğitim veren okullara gitmek zorunda kaldılar. Böylelikle Türkler iki dilde eğitim yapmak zorunda kalarak, hem Arnavutça hem de Makedonca eğitim alıyorlar. Bu durumda uzun vadede Türklerin asimilasyon olabilmeleri mümkündür.

Makedonya Eğitim ve Bilim Bakanlığının aldığı kararla 2006–07 öğretim yılında 500 Türk, devlet liselerinde eğitim görebilecek. Toplam öğrenci sayısının 30.000 olduğu gerçeğine bakılırsa Türkler için ayrılan oranın düşük olduğu görülür. Türkçe eğitim almak isteyenler: Gostivar’da “Pançe Popovski”, “Zlate Malakovski” ya da “Çede Filipovski”; Üsküp’te “Yosip Broz” ya da “Tsvetan Dimov”; Debre’de “Zdravko Çeçkovski”; Radoviş’te “Kosta Susinov”; Ustruga’da “Niko Nestor”; Kalkandelen’de “Nikola Şteyn” lisesini seçebileceklerdir. Meslek liselerinden ise: tıp için “Pançe Popovski” ve “Nikola şteyn”i; ekonomi için “”Tsvetan Dimov” ve “Çede Filipovski”; teknik için “Zlate Malakovski”’yi seçebileceklerdir.

Yüksek Öğrenim

Makedonya’da yüksek öğrenimdeki eğitim dili Makedoncadır. 1963–64 öğretim yılında Üsküp Pedagoji Akademisi’nde, 1976–77 öğretim yılında Üsküp Filoloji Fakültesi’nde Türk Dili Edebiyatı Bölümleri açıldı. Bazı dersler Makedonca olmakla birlikte, Türkçe yüksek öğrenim sadece Üsküp’ün Pedagoji Akademisi ile Filoloji Fakültesi’nde bulunan Türk Dili bölümlerinde yapılmaktadır. Matematik-Fizik, Kimya-Biyoloji ve Tarih-Coğrafya dersleri için öğretmen yetiştirilen Pedagoji Fakültesinde, söz konusu dersler Türkçe verilmekteydi. Ancak ihtiyaç olduğu halde Türkçe eğitime, siyasi gelişmelerinde etkisiyle 1987’de son verildi.

Türkler için Makedonya’daki Üniversitelere kayıt olabilme oranı % 07 veya 1,3’tür. Makedonya Türklerine 1992–93 öğretim yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin çeşitli üniversitelerinde burslu ya da özel olarak eğitim alma imkanının sunulmasıyla yüksek öğrenim sorununu geçici olarak çözümlendiği söylenebilir. Ancak bu durumun kısa süreli bir çözüm olduğu görülmektedir.

1993-94’te 44, 1994-95’te 62, 1995-96’da 59 1996-97’de 62, 1997-98’de 74 Türk’ün kaydını yaptırabildiği Üsküp Sveti Kiril i Metodi Üniversitesinde 1998-99 öğretim yılı itibariyle okuyan Türk öğrenci sayısı 411’dir. Görüştüğüm bazı Türkler, üniversitedeki kontenjandan bazen Türk olmayanların da yararlandıklarını (kayıt yaptırabildiklerini) ifade etmektedirler. Ancak yetkililerin bu durumu engellemeye çalıştıklarını da belirtmek gerekir.

Ağustos 2000’de özel üniversite kurma kanunun çıkması üzerine ADEKSAM’ın, Makedonya’da özel bir Türk üniversitesinin kurulması yönünde hazırlıklar yaptığı görülür. Yetkililer Türkiye’de resmi ve sivil kuruluşlarla görüşmelerde bulunmak suretiyle kuruluşlardan destek beklemektedirler. ADEKSAM ayrıca Makedonya’da lise ve üniversite eğitimi alanlara burs vermektedir. Burs verme faaliyetlerine Köprü, Ensar ve MATÜSİTEB’inde katıldığını ilaveten belirtmek gerekir. Böylece Türklerin Makedonya’da eğitim görmeleri teşvik edilmektedir.

Resmi istatistik bilgilere göre 2002/03 yılı itibariyle Makedonya’daki devlet Üniversitelerinin bütününe 590 Türk öğrencisi kaydını yaptırdı. Bunlardan 248’i ‘’Kiril Metodi Üniversitesinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüyle Pedagoji fakültesinde, öğrenim görmektedir. Ayrıca Üsküp’te Makedonya İslam Birliği’ne bağlı olarak faaliyete geçmiş olan İlahiyat fakültesinde ve Kalkandelen’deki özel Güney Doğu Avrupa Üniversitesinde azda olsa Türk öğrenci eğitim almaktadır. Bu arada Şubat 2006’’da kurulan Üsküp Eğitim ve Kültür Geliştirme Vakfı tarafından Uluslar arası Balkan Üniversitesi kuruldu. Bu yeni özel üniversitenin kurulması Türkiye’den gelen bazı iş adamlarının desteğiyle ve Makedonya’daki bazı Türklerin işbirliği ile çalışmalarına başladı.

Yüksek Lisans Doktora Eğitimi

Ülkedeki şartların son derece kısıtlı olmasından dolayı Yüksek Lisans ve Doktora eğitimi alan Türk çok azdır. Makedonya’da imkânların kısıtlı olmasından dolayı bir kısmı Türkiye’de veya bir başka ülkede lisansüstü eğitimini yapmaya çalışmaktadır. 2005 yılı itibariyle ülkede, 30 civarında Yüksek lisans, 10 civarında Doktora eğitimli Türk olduğu belirtilir. Bugün bu sayının azda olsa arttığını belirtmek gerekir.

Dil

Makedonya’da yaygın olarak kullanılan dil, Batı Rumeli Türkçesidir. Yalnız Güneydoğu Makedonya’da yaşayan Yörüklerin günümüz Türkçesine en yakın olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca istatistiklere göre anadilden başka Türkçe bildiğini söyleyen kişi sayısı 23–25.000 civarındadır. Bunların bir kısmı Türkler ile aynı yerde yaşadıklarından bir kısmı da değişik vesilelerle (eğitim, ticaret vs.) Türkçe biliyorlar.

Yüzyıllar boyunca bölgede devam eden Türk hâkimiyetinin Türkçenin yaygın bir dil olmasına imkân verdiği tarihi bir gerçektir. Balkan milletlerinin dillerinde Türkçe kelimelerin sayısı bir hayli fazladır. Örneğin; Sırpçada 7–8000, Makedoncada 3000 civarında Türkçe kelimenin varlığından bahsedilir. Fakat yüzyıllarca her milletin kendi dilini kullanmasına izin vermiş olan Türkler, 1912 sonrasında kendi dillerini yaşatabilme hususunda zorluklarla karşılaştılar. Zira II. Dünya Savaşı öncesi yönetim, Türklerin yeni alfabeye geçişlerini engelledi. Sonrasında da Türkçe eğitim haklarının tam anlamıyla verilmediği görülmektedir. Ancak II. Dünya Savaşı sonrasında kısmen de olsa yasal düzenlemelerle diğer milletler gibi Türklere de dillerini kullanabilme hakkı tanındı. Bu dönemde Türkiye’de kullanılan yeni alfabenin Makedonya Türklerince de kullanılmaya başlanması ile yazı ve konuşma dili bütünleşmiş oldu.

1990 öncesi anayasası gereği Makedonca olan resmi dilin yanı sıra Türkçe de Türklerin yaşadıkları tüm belediyelerde resmen geçerliydi. Ayrıca Üsküp hariç bütün yer adları ve firma-şirket adları Türkçe yazılabilmekteydi. Bu bağlamda 1974 anayasası uzun zaman aranacak bir anayasa özelliğine sahiptir. 1989 yılında anayasada yapılan bazı değişikliklerle maalesef bazı haklar geri alındı ve Türkler resmen ikinci sınıf vatandaş konumuna düştüler.

1990’ların başında çok partili sisteme geçişle birlikte yapılan seçimde iktidara gelenler daha da kısıtlayıcı uygulamalarda bulundular. Örneğin 1995’te getirilen yerel yönetimler yasasıyla azınlıkların dilinin resmen geçerli olabilmesi için % 20 baraj şartı getirildi. Böylece resmiyette Türk dili ve alfabesi birçok belediyede geçersiz hale geldi. Örneğin, 1997 yılında Türk nüfusunun % 20’nin altında olduğu gerekçesiyle Gostivar’da Türkçenin resmi dairelerde kullanılmasına son verildi. Oysa bugün şehirde hala pek çok Türk yaşamakta ve yaygın olarak Türkçe konuşulmaktadır. Gostivar’daki uygulama tamamen etnik olarak Arnavutların Türkleri ve Türkçeyi istememelerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü söz konusu uygulamayı hayata geçiren Arnavut Belediye başkanıdır. Tabii ki bu durum Makedonlarında işine gelmektedir.

Öte yanda bazı belediyelerde de böyle bir hakka sahip olunmasına rağmen Türkçe eğitimi engellendi. 1998 seçimlerinde iktidarın değişmesi ve 1999’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde TDP’nin de desteklediği B. Traykovski’nin başarılı olması ile kısmı bir gevşemeden bahsedilebilir. Jupa’da Türkçe eğitim sorununun çözüme kavuşması gibi.

2001 olayları sonrasında ise Ohri Çerçeve Anlaşması gereği % 20’lik barajın ülke genelinde geçerli olması Türk dili vb. haklar açısından kısıtlayıcıdır. Eylül 2004’e kadar yürürlükte olan yasalara göre 10 belediyede (yerel yönetimlerde) Türkçenin Makedon dili ve alfabesi yanı sıra resmi hizmette olması mümkündü. Bu belediyeler şunlardır: Plasnitsa, Merkez Jupa, Vrapçişte, A.Banitsa, Rostuşe, Dolneni, Labunişte, Topolçani, Çaşka ve Studeniçani’dir. Ancak yine bu 10 belediyeden yalnızca 4’ünde Türk dili ve alfabesi hizmette olabilmektedir. Çünkü diğer belediyelerde dil sorunu yüzünden bu hak kullanılamıyordu.

Ancak Makedonya parlamentosunun kabul ettiği Yeni ‘Yerel Yönetim Yasası’ (2004); Türk dili ve alfabesinin sadece Plasnitsa, Merkez Jupa (Kocacık ) da resmi kullanımını mümkün kılmaktadır. Teorik olarak Türklerin yüzde % 20’nin altında olduğu belediyelerde Türk dili ve alfabesinin hizmette olması ilgili belediyenin inisiyatifi ile mümkün olabilecektir. Gelenek halinde ülkenin her yerinde kullanılan Türk dili ve Türkçe yer adlarının yürürlükten kalkmasının beraberinde başka sıkıntılara da neden olacağı muhakkaktır.

Edebiyat

Makedonya’da edebiyat alanında Osmanlı döneminden beri pek çok edebi kişiliğin yetiştiği bilinmektedir. Üskübi, İshak, Aşık Çelebi, Garibi, Hayali bunlardan sadece bir kaçıdır. Ayrıca Cumhuriyet dönemi edebiyatımızın önemli isimlerinden Yahya Kemal Beyatlı, Cenap Şahabettin de Makedonya Türklerindendir.

Makedonya Türk Edebiyatı’nın Osmanlı Devleti’nin çekilmesiyle bir duraklama içerisinde olduğu belirtilir. Geçiş dönemine (1908- 1918) Üsküp’teki ‘Yeni Mektep Dergisi’nin çıkmasında emeği geçen Sabri Cemil (Yaltuk) ve Mustafa Şekib (Tunç) Bey’i, 1920 li yıllarda dil ve dini hususlarda eserleriyle dikkat çekecek olan Abdülhakim Hikmet Doğan’ı örnek verebiliriz. Üsküplü gençlerin kurduğu ‘Sübban-ı Vatan’ adlı kuruluşa destek veren M. Şekib Bey eserlerinde askeri ve siyasi gelişmelere de yer vermekteydi. M. Şekib Bey’in, ‘Unutmayın Bosna’yı’, ‘Benim Anneme’, ‘Sanayi Marşı’ ve ‘Bir Nasihat’ gibi şiir ve manzumeleri bazı dergilerde (1908–1911) yayınlandı. Sabri Cemil Bey’inde öykü, şiir, ders kitabı gibi eserlerinin olduğundan bahsetmek gerekir. Ayrıca Abdülhakim Hikmet Doğan’ın ‘Sabah Yıldızı Yahut Musavver Osmanlı elifbası’, Türkçe dersleri ve din dersleriyle ilgili kitapları da örnek verilebilir. Belki örneklerini verdiğimiz kişi ve eserlerden bazıları, henüz Osmanlı hâkimiyetinin var olduğu döneme aittir. Ancak 1918–40 arası yaşanan durgunluk ve sonrasındaki canlanmada bu tür çalışmaların etki ettiğini de unutmamak gerekir.

1918 sonrası dönemde edebiyat alanında bir hareketlilikten söz etmek zordur. 1939’da kurulmuş olan Yardım Cemiyeti’nin Edebiyat kolu tarafından Mustafa Karahasan’ın ‘Fikriye Abla’ öyküsünün etkinlik çerçevesinde okunması gibi aktiviteler edebiyat açısından atılan ilk adımlardandır. Ancak asıl canlanma II. Dünya Savaşı sonrasındadır. Çünkü Makedonya topraklarında yaşayan Türk ve diğer azınlıklar tüm Yugoslavya’da olduğu gibi bazı hak ve özgürlüklerine kavuştular. Türkçe gazete basılması, Türkçe eğitim veren okulların açılması gibi. Tüm bu faaliyetlerin birikimi olarak Makedonya’da yaşayan Türk toplumunda edebiyat eserleri yeşermeye başlar.

Başlangıç’ta şiirler yazan Makedonya Türk Edebiyatına mensup bazı yazarların sonrasında da öykü, deneme, roman, tiyatro türü eserlerde de kendilerini geliştirdikleri görülür. ‘Halk Kurtuluş Savaşı’nı konu eden şiirleri de olan M. Karahasan, Şükrü Ramo, Fahri Kaya gibi yazarlar sonraki dönemde kitaplarıyla, gazete ve dergilerdeki yazılarıyla, okul kitaplarındaki şiirleriyle varlıklarını iyice hissettirmeye başldı. Böylelikle Makedonya Türk edebiyatında yeni bir dönemde başlamış oldu. Bu süreçte, Birlik gazetesinin, Sesler dergisinin ve Uluslar arası Struga Şiir Akşamlarının Makedonya Türk edebiyatının gelişimindeki rolü küçümsenmeyecek kadar çoktur.

1946 yılında Birlik gazetesinde Mustafa Karahasan’ın yayınladığı ‘Hapishanede Bir Gece’ adlı yazısı Makedonya Türk Edebiyatı’nın ilk örneklerindendir. Politik, toplumsal, ulusallık, Türkiye, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı vb. konuların işlendiği Makedonya Türk Edebiyatı’nın ilk dönem yazarlarından bazıları şunlardır: Mustafa Karahasan, Süreyya Yusuf, Şükrü Ramo, Necati Zekeriyya, İlhami Emin, Fahri Kaya

Bazı eserlerde, Atatürk’ün öncülüğünde Türkiye’de gerçekleşen toplumsal devrimin etkilerini de görmek mümkündür. Bu bağlamda 1948’de sahnelenen, peçe ve feracenin ele alındığı ‘İnandırmak’ adlı oyunda; Türk kadının özgürleşmesi, toplumda her alanda eşitliğe kavuşması gibi mesajların verildiği görülür.

1949’da yayınlanan ‘Makedonya Genç Türk Yazarlarının eserleri’ ve 1951’de yayınlanan ‘Yürü Aydınlığa’ adlı şiir antolojisi ilk çalışmalardandır. Bu eserlerde birden fazla edebiyatçının eserlerine yer verildiğini belirtmek gerekir. Sonraki yıllarda yayınlanan eserlerden bazıları şunlardır; 1959’da ‘Çelenk’ (Ş. Ramo), 1961’de ‘Bizim Sokağın Çocukları’(N. Zekeriyya), 1952’de ‘İlk Adımlar’(F. Kaya) ,1963’te ‘Çocuklara Ağaçlar’ (N. Dişo ÜLKÜ), 1966’da ‘Severim’ (Nadire Maksut)…

Bu arada yaşanan göçlerin de edebiyata yansıdığı görülmektedir. Münevver Seyfullah’ın ‘Macir Yolu’ isimli şiirini örnek olarak verebiliriz.

MACİR YOLU

Bu Hasretliğe ne derler, Çıktım Tren Bekleyeyim,

Kimlere kalır bu yerler, Geldi vakit ben bineyim,

Açıldı İstanbul Yolu, Gel be ablam görüşelim,

Ayrıldı canlar, ciğerler. Ben İstanbul’a gideyim.

1970’li yıllarda eserlerini ortaya koyanlar, ikinci nesil edebiyatçılar olarak adlandırılır. Makedonya Türk Edebiyatına canlılık katan ikinci nesli bir araya getiren ‘Orhan Veli Kanık’ Edebiyat koludur. Bu yazarlar, Türkiye’deki Türk Dil Kurumunun başlattığı ‘öz Türkçe’ akımına uyarak eserlerini kaleme almaktaydılar. Bu dönemdeki yazarlardan bazıları; Alahettin Tahir, Avni Engüllü, Fahri Ali, Avni Abdullah, Suat Engüllü’dür. Bu arada M. Karahasan, N. Zekeriya, F. Ali gibi bazı edebiyatçıların kimi zaman Sırpça veya Makedonca yazdıklarını da belirtmek gerekir.

1970–90 arası yayınlanan nazı eserler şunlardır; 1972’de ‘Gül Çiçek’ (İ.Emin), 1973’te ‘Apartman’ (A. Tahir), 1974’te ‘Söğüt Altı’ (A. Engüllü), 1978 ‘İki Yürekli’ (F.Ali), 1980’de ‘Bir Sevimle Bir Devrim Üstüne’ (S. Engüllü) , 1984’te ‘Dört Mevsim’ (A. Engüllü), 1986’da ‘Yok Etmek’ (İrfan Bellür ), 1990’da ‘Su Ağırlaştı’ (F. Ali) …

1990’lı yıllarda ise edebiyata büyük ilgi gösteren, şiir yazan ve dünyada gelişen çağdaş edebiyat akımlarının etkisini yansıtan üçüncü bir nesil ortaya çıktı. Bu nesil “Üçüncü” adını taşıyan ve edebiyata susamış neslin yazılarını yayımlayan amatör bir derginin çıkmasına öncülük etti. Dergi kurcuları Neyat Selman, Rıfat Emin, Leyla Hüseyin ve Oktay Ahmed’tir. Fakat dergi o dönemdeki maddi ve teknik sıkıntılardan dolayı kısa bir dönemden sonra faaliyetine son verdi. Ardından Fahri Ali, Leyla Hüseyin, Arzu Abdullah’ın öncülük ettiği, Üsküp “Yeni Yol” Kültür ve Sanat derneği dâhilinde kurulan ‘Yahya Kemal Beyatlı’ Edebiyat kolunun faaliyete geçtiği görülmektedir.

2000’li yılların başı, dördüncü nesil edebiyatçılarının ilk adımlarının ortaya çıktığı dönem olarak yorumlanır. 2002 yılında Üsküp Kiril ve Metodi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden bir grup öğrencinin ‘Köprü’ edebiyat-kültür ve sanat dergisini kurması ile genç yazarlar-şairler yazılarını yayımlama fırsatını yakaladılar. Adem Bayram, Leyla Şerif, Hüsrev Emin gibi öğrencilerin öncülüğünde başlayan faaliyetler, 2003’te Köprü Kültür Sanat Derneği olarak daha aktif bir hale getirildi. Bugün Köprü halen yoluna devam etmektedir. Sözü edilenlerden başka, Türk edebiyatının gelişiminde katkısı olan diğer yayınlardan bazıları şunlardır; Niyazi Bey Eğitim Kültür Sanat ve Spor Derneği’nin (Resne) çıkardığı ‘Kızıl Elma’, Namik Efendi Derneğinin (Y. Banitsa- Gostivar) çıkardığı ‘Dere’ ve ADEKSAM’ın (Gostivar) çıkardığı ‘Hikmet’ dergisi’

Ayrıca Namik Efendi Derneğinin düzenlediği ‘‘Abdülselam Ali Siir Yarışması’, ‘Yahya Kemal’den Necati Zekeriyya’ya’’ şiir şöleni ve yayınladığı ‘İlk Adımlar’ şiir kitabı , Köprü Derneğinin düzenlediği ‘Bir Ramazan Gecesi’, ‘Bir Başka Gece’ gibi kültür-sanat-edebiyat ağırlıklı programlar da Makedonya Türk Edebiyatına katkı sağlayan ümit verici gelişmelerdendir.

1990’dan günümüze dek yayınlanan eserlerden bazıları şunlardır; 1993’te ‘Yarı Kalan Düşünceler’ (A. Engüllü), 1994’te ‘Sabah Güneşi’ (E. İlyas) , 1998’de ‘Nokta Virgül’ (O. Ahmed), 1999’da ‘On İkiden Sonra’ (L. Hüseyin) Kasım 2001’de ‘Buram Buram Üsküp’ (Arzu Abdullah) , 2003’te ‘Ay Balçığı Şiirler’ (L. Seyfullah) ve ‘Yalnızlığı Paylaşmak’ (F.Ali, Makedonca-), 2004’te ‘Yarı Kalan Mısralar’ (A. Engüllü) , Mart 2006’da ‘Bir Garip Konuşma’ (Neyat Selman)

Makedonya Türk Edebiyatının gelişiminde önemli bir rol oynayan Birlik Gazetesi, Sesler, Tomurcuk ve Sevinç dergilerinin yayınının sona ermesi büyük bir kayıptır. Ancak her şeye rağmen öykü ve şiirde yoğunlaşan Makedonyalı Türk Edebiyatçılar, bazı zorluklara rağmen Türk Edebiyatını canlı tutmaya gayret göstermektedirler.

Sivil Örgütlenme (Sivil Toplum Kuruluşları)

Bölgede Osmanlı döneminden beri devam eden bir sosyal dayanışma (vakıf anlayışı) vardır. Daha çok ihtiyaç sahiplerinin sorunlarının giderilmesine yönelik olan bu zihniyetin Balkan savaşları sonrasında, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı döneminde ve Yugoslavya ismiyle anılan dönemde de devam ettiği görülür. Günümüzde ise sosyal dayanışmayı ve gelişmeyi destekleyen, ekonomik çıkar veya siyasi iktidarı ele geçirme gayesiyle hareket etmeyen, gönüllülüğün esas alındığı, katı bir örgütlenmeyi ön görmeyen Sivil Toplum Kuruluşları adıyla anılmaktadırlar. Daha basit bir ifadeyle hükümet /devlet dışı bir örgütlenme şeklidir.

1912–40 yılları arasında Türklerin siyasal, sosyal ve kültürel anlamda örgütlenmesi, dil, eğitim, folklor vb. alanlarda bir araya gelebilmeleri neredeyse imkânsızdı. Bununla birlikte 1924’te ‘Sebat Futbol Kulübü’nün (Üsküp), 1939’da ‘Üsküp Türkleri Yardım Cemiyeti’nin kurulması gibi gelişmeler yaşandı.

Gerek II. Dünya Savaşının devam ettiği yıllarda ve Bulgar işgalleri esnasında gerekse sonrasında yaşanan gelişmelerde Türklerin milli ve manevi değerlerini yok sayan bazı uygulamaların olduğu görülür. Zira 1945 sonrasında komünizmin etkin olması Türklerin bazı haklarının kısıtlanmasına, mevcut idarenin Arnavutluk’u yanına çekme politikasıyla Arnavut milliyetçiliğinin artmasıyla da Türklerin Türkleşmiş Arnavutlar olduğu iddialarının gündeme gelmesine neden oldu. 1948 Martından sonra Sovyet yanlısı politikanın değişmesiyle Türklere yönelik bazı olumsuzluklara son verildi. Ancak yaşanan olumsuzluklara rağmen Türkler, ulusal kimliliklerine ve Türk Kültür değerlerine bağlı kalmaya devam ettiler. Bu bilinçlenmenin sonucunda Makedonya Türkleri ; 1942’de ‘Yücel Teşkilatı’nı, 1946 ‘Zafer’ kültür ve spor kulübünü , 1948’de ‘Üsküp Türk Kültür ve Sanai-i Nefise Cemiyeti’ni, 1948 (veya 1949)’da Gostivar’da Şevkat Derneğini kurdular. Ancak göçlerin ve mevcut yönetimin olumsuz etkileri bu tür faaliyetlerin kısa süreli olmasına yada sona ermesine yol açtı. Yücel teşkilatı gibi.

‘Yücel Teşkilatı’; II. Dünya Savaşı’nın belirsizliği ve yarınların ne olacağının bilinmediği bir dönemde, Türklerin milli varlıklarını, manevi değerlerini örf adet ve geleneklerini korumak ve yaşatmak adına kuruldu. Teşkilatın kurulmasında; yıllardır devam eden bazı uygulamalar, Vardar Makedonyası’nın Bulgaristan’a bırakılması, Rus tehdidi ve Komünizmin etkin olmaya başlaması gibi nedenlerin etkili olduğu görülmektedir.

Teşkilat, Yugoslavya topraklarındaki siyasi gelişmelerin neticesinde Türk tarihine, Türk kültür ve ananelerine daha sıkı sarılmak istikameti ve ana fikrinde gelişim gösterdi. Bu bağlamda Türk milliyetçisi gençler arasında Türkiye’den getirtilen eserler ile milli şuur yayılıyordu. Başta Atatürk’ün Nutku olmak üzere, Mehmet Akif’in Safahat’ı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Namık Kemal ve Yahya Kemal Beyatlı’nın eserleri en çok okunan kitaplardı.

Teşkilat eğitim seviyesi yüksek, münevver, ahlak ve fazilet sahibi Türk gençlerinden oluşuyordu. Teşkilata girildiği zaman Kuran, Bayrak ve Tabanca üstüne yemin edilirdi. Bu yeminde Türklük ve Türkiye Cumhuriyeti menfaatleri için gerekirse kanımın son damlasına kadar çarpışıp canımı vereceğim ifadesi oldukça dikkat çekicidir.

Gittikçe genişleyen teşkilat, II. Dünya Savaşı’nın sona erip bölgeye komünizmin hâkim olmasıyla birlikte yeni idareden Türklerin lehine birtakım haklar koparmağa çalıştı. Bu gayeyle komünist organlara kendi adamlarını yerleştirdi. İlk başlarda devlet tarafından herhangi bir güçlükle karşılaşılmıyordu. Fakat bir süre sonra Türklerin, Büyük Arnavutluk peşinde olanlara karşı bir denge unsuru olarak kullanılmak istendiği anlaşıldı. Ancak Türkleri kullanamayacağını anlayan yönetim, Makedonya Türkleri arasında Atatürkçülüğü ve Türkiye’ye karşı sevgiyi artırmaya yönelik faaliyetlere devam eden ‘Yücel Teşkilatı’nın faaliyetine son verdi.

Gelişmelerden rahatsız olan yönetim 1947’de bir ihbarı gerekçe göstererek apar topar tutuklamalara, soruşturmalara başlar. Zamanın ileri gelen tüm aydınları, sağduyu sahipleri, halkın gerçek temsilcileri bir gecede vatan haini ilan edilip, jet mahkeme kararlarıyla hüküm giyerler. Henüz hukuki yapılamanın bile tamamlanamadığı bir dönemde, terörist-ispiyoncu teşkilatını kurarak Makedonya’da yaşayan Türkleri Makedonya Halk Devletine karşı organize etmek, devlet düzenini değiştirmeye/yıkmaya yönelik eylem hazırlığında olmak gibi asılsız iddialarla yargılanan Yücelcilerin dördü idama, yüzden fazla mensubu da hapis cezasına çarptırıldılar(1948). Ancak gizliliğe önem veren teşkilat mensuplarının (100’den fazlasının) bir ihbarla yakalanmaları bugün hala cevaplanamayan bir sorudur. Konuyla ilgili olan bazı araştırmacılar; bunun ya içerden birinin ihanetiyle yada Türkiye’den beklenen ilgiyi göstermeyen bazı siyaset adamlarının durumu dönemin yönetimiyle paylaşmasıyla olduğu görüşünü öne sürerlerse de bunlar kanıtlanamamış iddialardır. Hayatta kalanların da sonraki dönemlerde konuyla ilgili aydınlatıcı beyanatlarda bulunmamaları da bazı gerçeklerin karanlıkta kalmasına neden oldu.

İşte yaşadığı toprağa/devlete bağlılık gösteren, işgallere karşı canını hiçe sayarak mücadele eden ve sadece kendi benliklerini koruma gayesiyle hareket eden Türklere verilen ödül! Aslı olmayan bazı iddialarla sindirilmek, eğitim, dil, din vb. haklardan mahrum edilmek ve göçe zorlanmak…

Yücel mensupları; yeni Türk harfleriyle ilk Türk gazetesi olan Birlik Gazetesi’nin çıkarılması, Üsküp radyosunda ilk Türkçe yayının ve Türkçe eğlence programlarının gerçekleşmesi, ilk Türk öğretmen kurslarının organize edilmesi ve bu kurslardan sayısız öğretmenin yetiştirilmesi, yeni Türk alfabesinin kullanılmasına öncülük etmesi ve ilk okuma kitaplarının hazırlanması gibi birçok faaliyetlerde bulundular.

Yukarıda belirtilenlerden başka faaliyette bulunan diğer derneklerden bazıları şunlardır; 1950’de ‘Türk Yazarlar Cemiyeti’, 1966’da ‘Yeni Yol’ kültür-güzel sanatlar derneği, 1968 yılında Resne’de ‘Kardeşlik’ Kültür Güzel Sanatlar Derneği, 1976’da Gostivar’da ‘Altın Parmaklar’ Derneği.

Gerek 1990’lı yılların belirsizliğinin, çok partili düzene geçiş ve siyasal örgütlenmenin devam ettiği dönemde gerekse bazı olumsuzlukların yaşandığı 2000’li yıllarda, Türklerin en azından kültürel, sanatsal ve sosyal alanda örgütlü bir şekilde etkinliklerini arttırmaya çalıştıkları görülür. 2008 yılı itibariyle Makedonya’da 5000’den fazla kayıtlı STK olduğu belirtilmektedir. Bunların arasında 50’nin üzerinde de Türklerin kurduğu STK vardır. Makedonya’da Türklerin kurduğu STK’lar ağırlıklı olarak; ‘kadın’, ‘çevre’, ‘eğitim ve kültür’, ‘sanat-folklor’, ‘Yardım’ vb. alanlar da faaliyet göstermektedirler. Ancak izlenen yöntemler ve faaliyetler açısından profesyonelce hareket eden STK azdır.

Balkanlarda baş gösteren Bosna, Kosova ve Makedonya’daki gelişmeler bölgedeki yabancı STK’ların faaliyetlerini arttırmalarına neden oldu. Bu bağlamda Makedonya’daki Türk STK’ları aralarında Türkiye’nin de bulunduğu diğer uluslar arası STK’larla işbirliği içinde olmaya başladılar. Özellikle Türkiye Merkezli Anadolu Kalkınma Vakfı (AKV) Makedonya’da kayda değer faaliyetlerde bulunmasından, dolayı belirtilmelidir. Ayrıca 2003 yılında kurulan Makedonya Türk Sivil Teşkilatları Birliği (MTÜSİTEB)’de bir çatı kuruluş olarak gösterdiği etkinliklerinden dolayı önemlidir.

1990–2006 arası dönemde kültürel, sanatsal, toplumsal alanlarda ve Türklerin bilinçlenmelerinde faaliyette bulunan Sivil Toplum Kuruluşlarından bazıları şunlardır; Üsküp’te ‘Köprü’, ‘Ensar’, Makedonya Türkçe Medya Geliştirme Derneği (MTMGD), MATİB (Makedonya Türk İşadamları Birliği) ve ‘Türk Öğretmenler Derneği’, Ohrid’de ‘Karabey Mahalle Derneği’, Çalıklı’da ‘Bahar’, Konçe’de ‘Karacaoğlan’, Radoviş’te ‘Yeni Hayat’, Buçim’de ‘Aşık Veysel’, Ustrumca’da ‘Kardeşlik’, Radoviş’te ‘Zeyni Bey’, Dedeli’de ‘Ufuk’, Resne’de ‘Kardeşlik’ ve ‘Niyazi Bey Eğitim Kültür Sanat ve Spor Derneği (NEKSAD)’ Struga’da ‘Gönül’, ‘Hayat’, Vrapçişte’de ‘Millenium’, Gostivar’da ‘Şevkat’, ‘Namik Efendi’, ‘MATÜKAT’, ‘ADEKSAM’, gibi.

Etkinliklerinin örneklendirilmesi açısından yukarıdaki kuruluşlardan bazıları hakkında özetle bahsetmek yerinde olacaktır.

Abdülhakim Hikmet Doğan Eğitim, Kültür ve Sanat Merkezi (ADEKSAM) :

Makedonya Türklerinin Toplumsal hayatta ve özellikle eğitim, kültür ve sanat alanında daha iyi bir seviyeye çıkartılması amacıyla 1997 yılında Gostivar’da kuruldu. Makedonya’da Türkçe eğitimi teşvik ve geliştirmek de ADEKSAM’ın hedeflerinden biridir. Bu bağlamda anaokullarından başlayarak ilkokul, lise ve üniversite seviyesine kadar Türk eğitim sorunlarının incelenmesi ve bu sorunlar hakkında çözüm üretilmesine gayret göstermektedir. Ayrıca Türk dili üzerine eğitim yapan okullara öğrenci temin etmek, öğrencilerin üniversite eğitimini kendi ülkelerinde yapmalarını sağlamak gibi amaçlarla burs projesini hayata geçirdiler. Bununla birlikte milli ve manevi kültürümüzü tanıtmak amacıyla değişik panel ve konferansların düzenlenmesi, Matematik, Kimya, İngilizce ve Türkçe kurslarının düzenlenmesi gibi etkinlikler de gerçekleştirilmektedir. Atatürk Balkan Üniversitenin kurulması, Makedonya devlet organlarındaki Türklerin katılım oranı, Makedonya eğitim sistemindeki Türklerin katilim oranı gibi tasarı ve hazırlanan raporlarla da dikkati çekmektedir.

Özetlemeye çalışılan ana faaliyetlerinin yanı sıra doğu Makedonya, Valandova, Radoviş, Doyran ve yörelerine de okul araç ve gereçlerinin dağıtılması gibi etkinlikleri de bulunan ADEKSAM, diğer Türk sivil toplum kuruluşlarıyla da yakın işbirliği yapmaktadır. ADEKSAM, Makedonya Türk Sivil Teşkilatları Birliği’nin (MATÜSİTEB) kurulmasında da yer almaktadır.

Köprü Kültür Sanat ve Eğitim Derneği ;

Ocak 2002’de Üsküp ‘Aziz Kiril ve Metodi Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Kürsüsü’ öğretim üyesi Hayati Yavuzer ve bölüm öğrencileri tarafından çıkarılan ‘Köprü Dergisi’ ile İlk adım atılır. Edebiyat, kültür ve sanat dergisinin hedefi, gençleri yazı yazmaya teşvik etmek ve beraber çalışmayı öğretmektir.

Dergi yayını olarak başlayan süreç Mart 2003’te ‘Köprü Kültür Sanat ve Eğitim’ şeklinde dernekleşerek daha etkin bir konum kazandı. Derneğin; Türk öğrencilerinin eğitimine kültürel destek vermek, milli manevi değerlerinin gelişimini sağlamak, değişik bölgelerden gelen öğrencilerin kaynaşmasını sağlamak, kütüphane oluşturmak suretiyle öğrencinin ulaşamadığı yayınları hizmetlerine sunmak, dergi yayınına devam etmek, ilmi ve kültürel toplantılar düzenlemek gibi hedefleri bulunmaktadır. Kısaca bahsedilen hedefleri hayata geçirme noktasında başarılı bir performans gerektiğini söylemek gerekir.

Bir Ramazan Gecesi, Bir Rumeli gecesi gibi kültür-sanat-edebiyat ağırlıklı programlar, Yücel Teşkilatı Mensuplarını anma Programı, Türkiye’de Öğrenci Olmak isimli seminer, ihtiyaç sahiplerine yardım edilmesi ve İngilizce, Matematik, Osmanlıca kursların düzenlemesi, Şair Aşık Çelebi Kütüphanesinin açılması gibi faaliyetler örnek olarak verilebilir.

Millenium Eğitim Kültür Ekoloji Ve Dayanışma Derneği;

Mart 1993’de Vrapciste/Gostivar’da kuruldu. 1998 yılında getirilen sivil toplum kuruluşları kanununa göre Ocak 2000’de resmen bir STK oldu. Sivil toplumda değişik proje ve aktivitelerle barışın ve demokrasinin tanıtımı, gelişmesi, iyileştirilmesi ve etnikler arası diyalogun desteklenmesi için gençlerle işbirliği yapılması gayesindedir. Ayrıca herkese gerçek eğitim imkânlarının sağlanması, Türk kadınının eğitiminin arttırılması, halkın tarafsız olarak bilgilendirilmesi, farklı milletlere mensup insanlarda güven ve hoşgörünün sağlanması, Makedonya’da yaşayan Türklerin tarihi ve kültürel değerlerinin korunması, yaşam çevresinin korunması için halkın bilinçlendirilmesi azınlık ve insan haklarının uluslar arası standartlara getirilmesi, genel bilinç ve siyasetin geliştirilmesi ve korunması da amaçları arasında yer almaktadır.

Dernek; Eğitim, Kültür, Ekoloji, Dayanışma, İnsan ve azınlık hakları, Kadın, Etnik tolerans, Vatandaşa ek eğitim, Web ve IT teknoloji, Grafik ve tasarım komisyonları oluşturarak genel hedeflere ulaşmaya çalışmaktadır. Ayrıca Özel Tiyatro Kursları, Özel Enstrümantal kursları (saz-geleneksel Türk çalgıları), Makedon dili kursu, İngilizce dili kursu, STK üyelerine özel geliştirilmiş kurslar, Silahsızlanma, kutlu doğum haftası, seminerler, dergi ve gazete yayını faaliyetlerden bazılarıdır.

Makedonya Türk Kadınlar Teşkilatı – MATÜKAT

1997’de Gostivar’da kuruldu. Amaç; Türk kadınının sosyal yapısını milli-manevi değerlere yakışır şekilde daha yüksek bir düzeye çıkarmak, düşünce özgürlüğüne sahip olmasını sağlamak, desteklemek, bağımsız kılmak, kadın haklarına sahip çıkmak, kadınların sağlık durumu ile ilgilenmek, Türk kadınını her yönüyle daha çağdaş bir düzeye ulaştırmak, örf-adet-maddi-manevi değerlere sahip çıkmak, Türk kadınını topluma kazandırmaktır. Kadının sosyal, ekonomik, kültür, eğitim vb. hususlardaki konumunu belirleyen yada daha iyi şartlara taşınmasını sağlayan ulusal ve uluslar arası pek çok etkinliklere katılan teşkilatın; Doğu Makedonya’da Türklere eşya ve gıda yardımında bulunması, Makedonya çapında “ I. Türk Kadın Öğretmenler Kurultayı” düzenlenmesi gibi etkinlikleri örnek verilebilir.

Makedonya Türk Sivil Teşkilatları Birliği- MATÜSİTEB;

Makedonya’da yaşayan Türklerin çeşitli amaçlarla kurulan sivil toplum teşkilatları yıllardır aralarında bir koordinasyon olmadan faaliyet göstermekteydiler. Hedef ve amaçları aynı olsa da, koordinasyonsuz çalışmalar birçok eksikliklere ve teşkilatlar arası gereksiz bir rekabetlere yol açabilmekteydi. Bu durum, Makedonya Türklerinin kimliğini ve kültürünü korumak, haklarını ve ortak çıkarlarını demokratik bir biçimde savunmak, diğer Makedonya vatandaşlarıyla iyi ilişkiler kurulmasına yönelik çalışmalarda bulunmak gibi hususlar da bir koordinasyonun gerekliliğine yol açmaktaydı. Bu gereklilik üzerine T.C Üsküp Büyükelçisi Mehmet Taşer’in inisiyatifi ile 14 Aralık 2002’de Anadolu Kalkınma Vakfının Üsküp şubesi mekânında 33 STK başkanları ve temsilcileriyle bir toplantı gerçekleştirildi.

Makedonya’da faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının olası çatı altında birleşip bir güç birliği oluşturulmasını hedefleyen toplantının başında bir basın açıklaması yapan Büyükelçi Taşer, bu toplantının tarihi bir toplantı olduğunu vurguladı. Ayrıca soydaş sivil kuruluşlarının daha etkin, daha güçlü bir çalışma içine gireceğini de düşündüklerinden böyle bir girişimi başlattıklarını belirtti.

Umut verici bir başlangıç olarak yorumlanan girişim için 2003 yılının ilk aylarında birkaç toplantı daha gerçekleştirildi. Netice de Mart 2003’de MATÜSİTEB kuruldu. Danışma organı işlevi görecek olan çatı kuruluşu; Makedonya Türklerinin milli ve manevi kültürünü korumak, haklarını ve ortak çıkarlarını demokratik biçimde savunmak, diğer Makedonya vatandaşlarıyla iyi ilişkiler kurulmasına yönelik çalışmalarda bulunmak, Makedonya’da hoşgörü ve birlikte yaşama zihniyetinin yerleşmesine katkıda bulunmak gibi amaçlar doğrultusunda kuruldu. Bunun için çaba göstermek ve soydaşların Makedonya Cumhuriyetinin anayasal düzenine bağlılıklarını sürdürmelerini temin etmek gayesindedir. Birliğin 2005 yılı itibariyle üye dernek sayısı 39’dur.

Kısaca faaliyetlerine değinilen STK’lar, zamanla yaşanan belirsizliklere rağmen Makedonya Türklerinin; kimliklerini koruyabilmek adına kültürel, sanatsal, sosyal vb. alanlarda örgütlenerek etkinliklerini arttırdıklarını göstermektedir. Ayrıca bölgedeki gençlerinde birlikte hareket ederek STK’ların içinde yer almaları Türklük bilincinin, birlik ve beraberliğin devam edeceğinin de en güzel örneklerindendir. Ohrid ‘Karabey Mahalle Derneği’ gençlik kolunun, Struga, Resne, Üsküp, Gostivar ve diğer bölgelerdeki gençlerin birlikte hareket ederek Türk Tarihi ve Kültürüyle ilgili düzenledikleri konferanslar, Atatürk’ü anma programları; Türklük bilincinin, birlik ve beraberliğin devam edeceğinin en güzel örneklerindendir.

Bunun yanı sıra STK ve buna benzer kuruluşlara destek verebilmek için MC Kültür Bakanlığı bünyesinde ‘Milli Toplulukların Kültürünü Geliştirme ve Doğrulama Dairesi’ kurulduğunu, yaşanan güçlüklere rağmen Türklerin bilinçlenmelerinde etkin olan STK faaliyetlerinin MATÜSİTEB’in de oluşturulmasıyla ayrıca bir güç kazandığını belirtmeliyiz.

Din

Osmanlının gelişiyle birlikte İslamiyet etkin bir din olarak yerini alır. 14. yüzyıl sonlarındaki gelişmeler üzerine bölgedeki dini hayata yön vermeye başlayan ‘Meşihat-ı İslamiyye’nin merkezi İstanbul’du. Müessesenin başında Şeyhülislam bulunurdu. Vilayet ve şehirlerde ise Şeyhülislama bağlı kadılar bulunurdu. Üsküp, Bağdat, Mekke Kadısı gibi. Bu bağlamda ‘Makedonya İslam Dini Birliği’nin de oluşum sürecini başladığını söylemek mümkündür.

1912-13Teki Balkan Savaşları ile birlikte Osmanlının bölgeden çekilmesi ile Makedonya İslam Dini Birliği (MİB) (Sırp Krallığına bağlı olan) Sareyovo’daki İslam Birliğine bağlandı. Sareyovo merkezli İslam Birliğinin başında ise daha çok Boşnak asıllı kişiler bulundu. 1945’te Yugoslavya’yı oluşturan Cumhuriyetlerden biri olunca, ‘Makedonya İslam Dini Birliği’(MİB) kuruldu. Yugoslavya’nın parçalanmasına kadar geçen sürede bu örgüt Yugoslavya İslam Birliğine bağlı, ama özerk bir kuruluştu. Yugoslavya İslam Birliğinin son Reis-u’l Uleması mevcut idareye yakın olan ve birlik içerisinde görev yapmış olan Yakup Selimovski idi.

Yugoslavya’nın dağılmasıyla birlikte Makedonya’nın bağımsız olmasıyla MİB’de bağımsız bir kurum haline geldi. İlk Reis-u’l Ulema Süleyman Recebi oldu. Ancak bağımsızlık sonrasında aslen Makedonyalı olan Yakup Selimovski’nin MİBin başına geçememiş olmasından dolayı bazı sorunlarında yaşandığını da belirtmek gerekir.

İki dönem görev yapan Recebi’den sonra, yerine Arif Emini Reis-u’l Ulema seçildi. Ancak İslam birliğinde ve ona bağlı müftülüklerde, İsa Bey Medresesinde, İlahiyat Fakültesinde vd. kurumlarda tam bir bütünlük sağlanamadığı gibi huzursuzluklar yaşandı. Bunda bazı tarikatların (Vehabilik), 2001 olayları sonrasında etkin olan bazı Arnavut siyasetçilerinin, yönetimde yetersiz olanların bulunmasının, Türklerin ve diğer Müslüman halkların temsil edilmemesinin etkin olduğu belirtilmektedir. Ağustos 2005’ten itibaren MİB’de ortaya çıkan Reis-u’l Ulema meselesinin halledilememesi de ayrıca belirtilmelidir. Nüfuslarının fazla olması beraberinde Arnavut milliyetçiliğini ön plana çıkardı. Türkçe vaaz verilen cami sayısındaki azalma bunun en somut örneğidir.

Bu arada MİB’in işleyişi vd. hususlar hakkında kısaca bilgi verilecek olursa; M.C. Anayasasının öngördüğü ölçüde MİB’in kendine has ayrı bir anayasası (Tüzüğü) vardır. 1994’teki düzenlemeyle, MİB’in en yüksek organı ‘meclis’tir. 35 kişiden oluşan meclis, 15 kişiden oluşan ‘Meşihat’ı seçer. MİB’i içeride ve dışarıda ‘Meşihat’ temsil eder. 13 Müftülük ve 421 cami/mescit MİB’e bağlıdır. MİB’in maddi kaynağını; Makedonya’daki Müslümanlardan alınan bağış niteliğindeki vergiler, dış yardımlar, vakıf mallarından alınan gelirler oluşturmaktadır.

Balkan Müslümanlarında (Türk, Arnavut, Boşnak, vd.) maneviyata saygının, dindarlığın, coğrafi konuma, etnik duruma, siyasal-sosyal multi etnik yapılanmaya bağlı olarak değişkenlik gösterdiği gerçeğinden hareketle dinin sosyal-siyasal-kültürel anlamda din-kimlik bütünleşmesinde değişkenlik gösterdiği bir gerçektir. Özellikle yakın zamanda milli kimliğin dinin üzerinde tutulması bazı sorunların doğmasına yada artmasına neden oldu. Bu bağlamda MİB’de Arnavut milliyetçiliğinin hâkim durumda olması ve diğer Müslüman azınlıklara yeterince temsil hakkı tanımaması bazı sorunları gündeme getirdi.

Makedonya Türkleri MİB’den özellikle şu hususlara yönelik öncelik verilmesini beklemektedirler ; * Türklere temsil hakkının verilmesi * Türk kökenli İlahiyatçılara imkân tanınması ve personel istihdamında değerlendirilmesi * Türkçe vaazın yaygınlaştırılması *Özellikle Doğu Makedonya’daki Müslüman (Türk, Arnavut, Boşnak)’lara yeterli hizmetin götürülmesi…

1991’de MİB bünyesinde kurulan El-Hilal yardım teşkilatı, 1996’dan itibaren bağımsız bir STK olarak etkinliğini devam ettirdi. Yiyecek-giyecek yardımında bulunulması, yetimlerin sünnet ettirilmesi, Fakir çocuklara okul araç-gereç yardımında bulunulması, Kosova ve Makedonya’daki olaylarda sivillere insani yardımın sağlanması, talebelere burs sağlanması gibi etkinlikleri vardır

Makedonya’da bazı tekkeler ve tarikatlar hala varlıklarını sürdürmektedirler. Üsküp’te Rifai, Kırçova, Ohrid ve Struga’da Halveti, Kalkandelen ve Kanatlar köyünde bulunan Bektaşi Tekkeleri bunlardan bazılarıdır. MİB bazı tekkeleri birlik içinde tutabilmek için ‘Makedonya Tarikatlar Şeyhülislam Makamı’nı kurdu. MİB’in dışında kalan bazı tarikat ve tekke mensupları da Üsküp’te ‘Makedonya Tarikatlar Birliği’ adı altında teşkilatlandılar. Bunlardan başka Merkezi Tiran (Arnavutluk) olan ‘Dünya Bektaşi İslam Birliği’ne bağlı olarak ‘Makedonya Bektaşileri İslam Birliği’ kuruldu.

Yakın zaman diliminde Bekir Sadak Hoca Efendi, Ataullah Efendi, Hafız Necati Efendi, Müderris Hafız Abdürrahim Efendi, Üsküp Ulema meclisi başkanlığı yapan (1946) Hafız Aziz Fettah, Hafız İdris Efendi gibi İslam âlimlerinin yetiştiği Makedonya’daki dini eğitimin geçmişi oldukça eskidir. Osmanlı döneminde din adamı yetiştirilmek üzere birçok medresenin faaliyette olduğu bilinmektedir. Örneğin Üsküp’te Emir İsmail, İshak Paşa, İsa Bey medresesi gibi 12 medresede hem dini hem de tabii bilimler üzerine eğitim verilmekteydi. Krallık döneminde faaliyete geçen (dini eğitiminde yer aldığı) ilk eğitim kurumu ise 1925’te açılan Aleksandr Medresesi’dir. Sonraki dönemde dini eğitimin merkezi uzun yıllar Saray Bosna oldu. 1970’lerden itibaren Arap ülkelerine gidenlerin de olduğu görülmektedir. 1984’te Üsküp İsa Bey Medresesi açıldı.

Türkiye merkezli bazı dini grupların, dernek ve vakıfların yanı sıra bazı insani yardım amaçlı derneklerinde bölgede (veya bölgeye yönelik) faaliyet gösterdiği ülkede, Dini bilgiler, dini eğitim ve dini hayat açısından Batı Makedonya’daki durum Doğuya oranla daha iyidir. Son olarak İştip Müftülüğüne bağlı bir medrese eğitim-öğretime başladı.

2001 olaylarının sonrasında İslam Birliğindeki iç çekişmeler ve buna bağlı olarak ortaya çıkan siyasi müdahaleler, bazı radikal grupların birlik ve beraberliği olumsuz yönde etkilemesine neden oldu. Vehabi, selefi, hareketin artması gibi. Ülkede ayrıca Pakistan Tebliğ Cemaati, Süleymancılar ve Nurcular da faaliyette bulunmaktadırlar

Arnavutların, İslam ortak paydasında Türklere vd. Müslüman milletlere resmi ve sivil yapılanmalarda gerekli ilgiyi göstermesini isteyen Makedonya’daki Türkler; TC Diyanet işleri Başkanlığı, Diyanet Vakfı vb. kurum ve kuruluşların da gerekli müdahalesini, yardımını ve işbirliğini beklemektedirler. TC Din Hizmetleri Müşavirliği’nin girişimleri, yakın zamanda IHH, Deniz Feneri gibi bazı kuruluşların işbirliği ve yardımları beraberinde İslam Dini’nin ve manevi değerlerin korunması/devamı açısından önemlidir.

Kültür

Tarih boyunca değişik kavim ve uluslara ev sahipliği yapan Makedonya’da değişik ulusların kültür izlerini görmek mümkündür. Bu bağlamda bölgedeki en etkin kültür Türklere aittir. Türk folkloru, halk müziği, halk oyunları, Türk mimarisi, Türk zanaatçılığı vb gibi birçok unsurun Makedonlar vd. milletler tarafından benimsendiği görülmektedir.

Türk Kültürünün etkilerini Balkan milletlerinin dillerinde, edebiyatlarında, yer adlarında, bazı inançlarında, soyadlarında da görmek mümkündür. Bunun içindir ki köken ve dini inanç farklılıklarına rağmen, Makedonlar ile bölge Türkleri arasındaki yaşam tarzında birçok ortak öğe mevcuttur. Örneğin; Veles (Köprülü) şehrinin adı Kuman Türkçesinden, Makedoncadaki Boyan ve Boyana adları da Avar Türkçesinden gelmektedir. (Veles; Kuman dilinde pamuk bez, Boyan veya Boyana da Avar dilinde zengin demektir.). Eşya, kılık kıyafet, müzik, yemek, evlilik ve daha birçok hususta Milletlerin birbirlerini etkilemelerine yönelik örnekler çoğaltılabilir.

Tarihi süreç içersinde pek çok mimari eserin inşa edildiğinden bahsedilir. Ancak dini, sosyal, ekonomik, eğitim, bilim, sağlık, ulaştırma vb. ihtiyaçları karşılamak için inşa edilmiş eserlerin büyük bir kısmı bugün kullanılmaz haldedir. Diğer bir kısmı ise müze, sanat galerisi, depo veya başka amaçlar için kullanılan yerler haline getirildiler. Manastır’daki Kadı Mahmut Camii’nin resim galerisine, Haydar Kadı Camii’nin bira deposuna , Ohrid’deki hamamın gece kulübüne dönüştürülmesi gibi.

1928’de yasal düzenlemeyle vakıflar ve bunlara bağlı mülkler İslam Birliğine devredildiyse de 1948’de tekrar devletleştirildi. 1991 sonrasında malların iadesi için başlatılan mücadele zaman içerisinde malların ilgili kurum ve kişilere iadesiyle sonuçlandı.

2001 yılının ilk aylarında Arnavutların anayasal hakların verilmesi doğrultusunda başlattıkları silahlı eylemlerin devam ettiği süre içerisinde Makedon güçleri veya taşkınlık gösteren vatandaşlar tarafından, İslam dinine ait 58 yapının yıkıldığı yada hasar gördüğünü de belirtmek gerekir. Başta MİB olmak üzere birçok kuruluş dini-kültürel eserlere yönelik olumsuz eylemleri protesto ettiler. MİB’in de eserlere sahip çıkması gerektiğine dikkat çeken, Kültür Mirası Koruma ve Konservasyon Merkezi Müdürü Behicuddin Şehabi, 1000’in üzerindeki Osmanlı mirasının 257’sinin devlet korumasında olduğunu belirtmektedir.

Burmalı camii, İsa Bey, Sulu Han , Davut Paşa Hamamı, Dükkancık Camii, Mustafa Paşa camii, Debre’deki hamam gibi. Osmanlı’dan kalan birçok eserin korunmaya ve bakıma ihtiyacı bulunmaktadır. Bu bağlamda Türk Diyanet Vakfı’nın öncülüğünde Üsküp Mustafa Paşa camiinin, Rumeli vakfı ve Bursa İl müftülüğünün girişimiyle de Dükkâncık Camiinin onarımının gerçekleşecek olması sevindirici gelişmelerdendir. Temennimiz bu tip faaliyetlerin artarak devam etmesidir.

Kültürel açıdan gözden kaçmaması gereken bir diğer gelişme, 1950’de kurulmuş olan Halklar Tiyatrosudur. Bu bağlamda Üsküp Türk Tiyatrosunun önemli bir yeri vardır. Bugüne dek 250’nin üzerinde oyunun icra edildiğ Tiyatro’da; Shakespeare, Moliere, Necati Cumalı, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, gibi tanınmış yazarların oyunları sergilendi.

Bölgedeki diğer etkinliklerden bazıları özetle şöyledir;

* Türk müziğinin yaşatılmasına katkı sağlamak amacıyla ‘Folklorumuz Varlığımız’ isimli bir projeyle Türk Müziği kursunun açılması * Ressam Gazanfer Bayram, Bedi İbrahim ve Alper Recep’in sanat eserlerini sergilemeleri * Sivil Toplum kuruluşlarının 10 Kasım, 23 Nisan, 19 Mayıs gibi önem arz eden günlerde etkinliklerde bulunmaları * Türk Tarihi, Dili ve Kültürü ile ilgili panel ve konferanslar tertip edilmesi * Atatürk’ün okuduğu Manastır’daki Askeri İdadi binasında Atatürk’ün Anı Odasının açılması * Makedonya Türklüğüne hizmeti geçenlerin anılması * Folklor, şiir, edebiyat, tiyatro gibi kültürel katkısı olan aktivitelerin yapılması * “Çarşının Sesi” projesi ile Eski Türk Çarşısının eski şan ve şöhretine kazandırılması ile ilgili girişim * Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA)’nın kurulması ve değişik alanlarda destek verecek olması (Arıcılık projesi, kültür eserlerinin onarımı, okul ve stk’lara yardım etmesi gibi)

Basın-Yayın

Makedonya’daki Türkçe basın-yayın, Türklerin sosyal, kültürel ve siyasi yaşamda önemli bir iletişim aracıdır. Bu konudaki ilk gelişme Aralık 1944 yılında Birlik gazetesinin yayımlanmasıdır. Aynı zamanda Köprülü’ye bağlı bir Türk köyü olan Yukarı Vranofça’da da Aralık 1944’te 15’er dakika olmak üzere Türkçe radyo programlarının yayınına başlandı. Daha sonra ise kurulan Üsküp Radyosunda Türkçe programlara yer verilmesi, 1967’de Radyoda Türkçe bölümü kurulması ve yayın süresinin zamanla artması gibi gelişmeler yaşandı. Bugün Radyodaki yayın süresi günlük 5 saattir.

Türkçe televizyon programlarının devreye girmesi ise Nisan 1969 dur. Önceleri ayda birkaç kez olan Türkçe Programlar 1980’li yıllarda haftada 4 gün, 1990’larda ise haftanın her günü yayınlanmaya başlar. Televizyonlarda haberlerin dışında, belgesel, çocuk, kültür, gençlik, eğlence, sağlık, gibi programlara yer verildiği görülür. Özellikle MTV Türkçe Bölümünde Abdurrahman Yaşar’ın Doğu Makedonya Türklerinin sorunlarıyla ilgili hazırladığı belgesel programları kayda değer çalışmalardır. Ağustos 2002’de Türkçe TV programları, etnik topluluklara ayrılan kanalda (MTV3), 15.30- 18.00 saatleri arsında yayınlanmaya başlandı. Ancak vericilerin güçlü olmamasından dolayı özellikle Doğu Makedonya’da izlenememe sorunu vardır.

Mayıs 2006 itibariyle Makedonya Radyo ve Televizyonunda yapılacak değişmeler sonucunda, Haziran ayından itibaren Türkçe radyo yayın saatlerinin kısıtlanması gündeme geldi. Hazırlanan teklifte bir iki ay içerisinde radyonun tamamen kapatılması ve sadece Arnavutça yayın yapması da öngörülmektedir. Yeni hazırlanan bu teklifte, ayrıca MTV 2 kanalından yayım yapan Türkçe TV haber redaksiyonunun da kapatılması öngörülmektedir.

Balkanlardaki/Makedonya’daki gelişmelerin, bilimsel-kültürel faaliyetlerin, Makedonya Türkleriyle ilgili her türlü gelişmelerin ele alındığı, gerektiğinde çözüm önerilerinin yer verildiği ve kamuoyunun oluşturulabildiği basın faaliyetleri çerçevesinde, Makedonya’da yayınlanmış olan ve yayınlanmaya devam eden gazete ve dergiler şunlardır; ‘Birlik’ gazetesi (1944– Şubat 2005), ‘Sevinç’ ve ‘Tomurcuk’ çocuk dergisi (1957–2004), ‘Sesler’ toplum-sanat dergisi (1965-2004), 1987 de ‘Hilal’ (MİB, El-Hilal Cemiyeti), Vardar dergisi (1994-2002), 1994 de çıkmaya başlayan ‘Zaman’ gazetesi (İnternational Newspaper) , 1998’de çıkmaya başlayan ‘Ekol’ dergisi ve 2002’den beri yayınlanmaya başlanan; ‘Köprü’, ‘Kızıl Elma’, ‘Dere’, ‘Hikmet’ dergileri ve ‘Türk Kalemeri’, ‘Haberci’, ‘Yeni Balkan’ gazeteleri.

Neticede Türkçenin ve Türk toplumunun gelişimine katkı sağlayan; Radyo, TV, Basın-yayın türünden faaliyetler, Makedonya Türklerinin sosyal, kültürel, ekonomik vb sorunlarının dile getirilmesi ve çözümlenebilmesine katkı sağlamaktadırlar.

Sonuç

Makedonya’daki Türk Hâkimiyetinin sona ermesinden itibaren dil, din, eğitim, sosyal ve siyasal örgütlenme vb. hususlarda çeşitli zorluklara katlanan Makedonya Türkleri bugün, atalarının doğduğu bu topraklarla, ‘anavatan’ olarak düşündükleri Türkiye arasında sıkışıp kalmışlardır.

Makedonya Devleti; sosyal, siyasal yaşamını Makedon ve Arnavutlara göre düzenlemek suretiyle Türkleri ve diğer milliyetleri görmezlikten gelmektedir. Şubat 2001’den bu yana yaşanan gelişmeler bunu daha somut bir şekilde ortaya koymaktadır.

Türkler vatan olarak gördükleri, tarihi-kültürel mirasa katkı sağladıkları, hizmet etkileri, vergi verdikleri Makedonya’da, yakın zamanda yaşananların sonrasında yok sayıldılar veya yok sayılmaya çalışıldılar. Oysaki bir bütünün parçası olan Türklerin her yönden muhatap alınması gerekmektedir. Bu bağlamda Makedonya Türkleri yeniden şekillenen siyasal-sosyal-ekonomik şartlarda özgüvenleri tam olarak kendilerini geliştirmelidirler.

Yeniden şekillenen MC Anayasasıyla birlikte diğer milletlerin yanında, Yüce Türk Milletinin bir parçası olan Makedonya Türkleri; dün ve bugün olduğu gibi gelecekte de sorumluluklarının bilincindedirler. Ülkedeki hak ve özgürlüklerin yeterince sağlanmasıyla da bu bilinç; mevcut olan birlikteliğin ebedi olmasını mümkün kılacaktır.

Türkiye açısından ise Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ politikası gereği bölge barışının sağlanmasına öncülük edilmesi gereği vardır. Makedonya Türklerinin sorunlarının, asimilasyon ve göçe neden olacak oluşumların engellenmeye çalışılması, hak ve özgürlüklerin yeterince uygulanması için Türkiye’nin, Makedonya’daki Türk teşkilatlarıyla ve temsilcileriyle devamlı diyalog içerisinde bulunmasının önemi büyüktür.

Atalarımızdan kalan eserlerin korunması, Türk varlığının devamı, kendi benliğimizin korunması için özelde Makedonya genelde Balkan Türklerini unutmamalıyız.

Necati Çayırlı


İçeriği Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.