Gönüllere taht kuran efsane – Mustafa Çauşev

Alıntı Yazarlar
İçeriği Paylaş

Birkaç neslin hayranlık duyduğu ünlü ses sanatçısı Mustafa Çauşev, müzik kariyerine doğduğu Şumen şehrinde 60’lı yılların başında başladı. Solist olarak kariyerine Yordanka Hristova’nın Delfini şarkısının sözlerini Türkçeleştirerek başlayan Çauşev, 2015’de sahnede 50. yılını kutladı, bu vesileyle ülke genelinde konserler verdi. Kapanış konserini ise başkent Sofya’da bulunan Rainbow Plaza’da gerçekleştirdi. Hafif müzik dalında müzik yapan efsane şarkıcının jübile konserinde Yordanka Hristova, Rositsa Kirilova, Toni Daçeva, kızı Ajda gibi ünlü sanatçılar sahnede kendisine eşlik etti. 20’den fazla albümü bulunan Mustafa Çauşev, kariyeri boyunca birçok ödüle layık görüldü. Sahnede 50. yılını kutlayan Mustafa Çauşev ile röportaj yaptık.

Sayın Mustafa Çauşev, biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ben, Şumen şehrinde doğdum. Kılak Mahallesinin son sokağında oturuyorduk. Babamın ismi Arif. Ben ailenin üçüncü çocuğuyum. Benden sonra doğan daha üç kardeşim var. Toplam altı kardeşiz. Dört oğlan ve iki kız. Babam kunduracı, annem ise ev hanımıydı. Annem Müesser Kadriye Hanım İstanbul’da, Beşiktaş’ta dünyaya gelmiş, 9-10 yaşlarında iken ailesi Bulgaristan’a göç etmiş. Şumen’e yerleşmişler.

Kimin ismini taşıyorsunuz?

Anne tarafından dedemin adı Mustafa, bana onun adını vermişler.

Sesinizin güzel olduğunu ne zaman farkettiniz?

Aslında, rahmetli babam benim sanatçı olacağıma ihtimal vermiyordu. Bizim bir bağımız vardı. Haftasonları bağda çalışıyorduk. Bir gün elimdeki küreği yere fırlatarak babama döndüm, “Ben bağla bahçe ile uğraşmayacağım, benim güzel sesim var, ekmeğimi bu sesle kazanacağım” dedim. Babam bunu gülünçle karşıladı. O zamanlar 12-13 yaşlarındaydım.

İlk söylediğiniz şarkılar hangileri?

O zamanlar Çalıkuşu, Stahanovkata Emine şarkıları meşhurdu. Sonra İtalyanca şarkılar da okumaya başladım. Bunları radyolardan dinleyip, yazıyordum ve sonra da ezberliyordum.

Okulda, müzik dersinde başarılı bir öğrenci miydiniz?

Müzik dersinde çok başarılı olmama rağmen, notum 3 idi. Ben okulun korosunda solistlik yapıyordum. Ses sanatçısı olarak birinci seçildim, ödül aldım. Ama bir gün çalışmalara katılmadım ve bu yüzden öğretmenimiz bana 3 yazdı. Ortaokul diplomamda da müzik dersinden 3’üm var.

Ne zaman sahne almaya başladınız?

O zamanlarda küçük kulüpler vardı Şumen’de ve bizi oralara davet ediyorlardı şarkı söylemek için. Bir gitarcı, bir akordeoncu ve kaşık çalan bir arkadaş ile birlikte. Bu kulüplerde küçük miktarda paralar kazanmaya başladım. Müzik hayatım böyle başladı. Daha sonra askere gittim. Askerlikten sonra bir konserve fabrikasında çalışmaya başladım. Şumen’de “Erevan” adlı bir kulüp vardı o sıralar. Bir gece programında şarkı söylemek için davet edildim o kulübe. O gece iki İtalyanca şarkı söyledim. Programları hazırlayan kişi beni fevkalade beğendi ve hemen solist olarak çalışmaya başladım. Grubumuzun adı “Orkestır Şumen” idi. 1965’de o zamanki Yugoslava bünyesinde bulunan Makedonya’dan bir teklif aldık. Orada 6 ay çalıştık. Oradan döndükten sonra Pam­porovo’da Orfey adında çok meşhur bir lokanta vardı, orada programlar yapmaya başladık. Fakat orkestramızın başındaki arkadaş bir gün lokantanın sahibi ile şiddetli bir kavgaya girmiş. Sandalyeler, şişeler havada uçuşmuş. Ve bizi kovdular. Meğer, lokantanın sahibinin Kültür Ba­kan­lığında çalışan kız kardeşi varmış. Ve bir heyet kurdurmuşlar, Mustafa Çauşev ile Orkestır Şumen’in ne Balkanturist’in ne de Büro­estrada’nın hiçbir birimlerinde çalışamaz kararı çıkartılmış.

Sonra ne oldu?

Şumen’e dönmek zorunda kaldık. Ablam Baise Arifova Şumen Türk Tiyatrosu’nda çalışıyordu. Beni bir gün alıp Sofya Radyosu’na götürdü ve prova yaptık. O zamanlar Yordanka Hristova‘nın Delfini (Yunuslar) adlı bir şarkısı vardı. Mustafa Mutkov ile bu şarkıya Türkçe söz yazdık ve okudum. Şarkı beğenildi. Sonra Şumen’e döndüm. Tam o dönemde de Arkadaşımın Aşkısın isimli çok popüler bir şarkı vardı. Bir diğer ünlü şarkı ise Sen Sevme Beni Adamım vardı. 1967 yılında bunları okudum ve çok sevildiler. Radyoya mektuplar yağıyordu. Ben bir anda yıldız olmuşum da haberim yok.

Yıldızınız ne zaman parladı?

Biz o dönemde konserler veriyorduk. Konserlerden birisi de Kırcali’deydi. Oradaki konserime 3 bin 500 kişi geldi. O zaman anladım ki işler iyi gidiyor. 1968‘de, Konservatuvarda hafif batı müziği dalı açıldı. Ben de sınava girdim. İki şarkı okudum, bir şiir ve bir de etüt isteniyordu sınavda. Sınavda ikinci oldum. Aynı zamanda radyoda da kayıtlarım devam ediyordu, 50-60 şarkı kaydettim. O sıralar Tonço Rusev ile tanıştım radyoda. Tonço Rusev Lili İvanova’yı bekliyormuş şarkı kaydı için. Ben de kalıp Lili’yi dinledim ve ayrıldık. Bir hafta sonra Balkanton orkestrasının şefi Dimitır Ganev geldi beni konservatuvarda buldu. Beni şarkı söylemek için davet etti. Sesimi beğenmişler. İkinci kez yine aradılar ve milli düzeyde bir yarışmaya katıldım. Birinci oldum ve Balkanton’un solisti oldum. Biser Kirov ile birlikte o yaz boyu turnemiz oldu.

Lili İvanova ile ne zaman çalışmaya başladınız?

Dimitır Ganev’in 50. yıl jübilesinde, Lili İvanova yanıma gelerek benimle birlikte çalışmak istediğini söyledi. Beş yıl beraber çalıştık. Lili o zaman da şimdi de hala bir numara. Onunla çalışmak ayrı bir heves ve heyecan.

İlk plağınızı ne zaman çıkardınız?

İlk plağım Dilayla 1968’de Türkçe çıktı. Sekiz long play, 15 plak çıkardım, video, CD kayıtlarım çıktı. 1985 yılında Zlato Moe (Altınım Benim) plağını yaptım. O plak büyük bir patlama yaptı. Bu dönemde üç plak çıkardım. Biri altın, diğeri, platin, üçüncüsü de diamant oldu.

Todor Kolev ile dostluğunuz nasıldı?

Todor Kolev ile iyi arkadaştık. Ama onun tarzı başkaydı. Şumen’de iken ayrı ayrı lokantalarda çalıyorduk. Todor Kolev’in düğününde ben şarkı söyledim.

Evlilik hayatına ne zaman atıldınız?

1973 yılında, Burgas’da konserler veriyorduk. Zlatna Kotva restoranda şarkı söylüyorduk. Bir akşam iki bayan, yani anne-kız restorana gelmişler. Garsonlardan biri bunların Türk olduklarını söyledi bana. O akşam mustakbel eşim Leyla ile tanıştım. Fakat on sene sonra 1983’de evlendik.

Kızınız Ajda’nın, Ajda Pekkan’ın ismini taşıdığı doğru mu?

Evet, kızımız Ajda, Ajda Pekkan’ın adını taşıyor.

Türkiye’de plak çıkardınız mı?

1974’de Türkiye’ye gittim, Esin Avşar’ın desteğiyle İstanbul’da küçük bir plak çıkardım. Plağımı Diskotür Plak’da yaptım. Sezen Aksu da müziğe ilk adımlarını bu şirkette attı. Plağımın adı Bekle Beni, şarkının sözleri ise Zeynep Talu’ya ait. Kıbrıs hadisesinden sonra Zafer Programı yapıldı ve bana da katılmak kısmet oldu. Plak çok tutuldu.

Sahnede yaşadığınız en ilginç anı hangisidir?

1975’de, Novosibirsk’e konser vermeye gittik. Kış mevsimiydi. Dışarısı 42 derece soğuk. Orada Rusça Kuğunun Sadakati (Lebedinaya Vernost) şarkısını okudum. Dinleyiciler bu şarkıyı çok beğendi. Şarkıyı peş peşe tam yedi defa okudum.

Popfolk hakkında ne düşünüyorsunuz?

Popfolk denilen çalga tarzı insanlar tarafından seviliyor. Ama Bulgaristan’daki sanatçılar şöhret uğruna her şeyi yapıyorlar. Okullarda derslerde bile köçek oynanmaya başladı.

Siyasete bakışınız nasıl?

Demokrasiye geçişi düşüş olarak görüyorum. Bazı altyapısal gelişmeler oldu. Ayrıca, Avrupa Birliği’ne üye olduk, ama insanlara pek faydası olmadı. Sadece 2 milyona yakın kişi ülkeyi terketti. Haberlerde hırsızlık, dolandırıcılık görüyoruz hep.

Mustafa ismini bir sembol haline getirmeyi nasıl başardınız?

Bunun sırrı konserlerimde halka karşı gösterdiğim saygım ve sevgimdir. İnsanlar da bunu hissetti. Çünkü hisler yanıltmaz.

Yeni yılın başında okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

Beni sevenlere de sevmeyenlere de 2016’da sağlık ve mutluluk dolu bir yıl geçirmelerini diliyorum! Mehmet Ömer

Kaynak: zaman.bg


İçeriği Paylaş