BULGARİSTAN VE TÜRKÇE EĞİTİMİN ÖNEMİ

Haberler
İçeriği Paylaş

11224537_10208101497921044_4257207049974650131_o

Bulgaristan’da iktidarı darbe ile ele geçiren faşist askeri yönetimin ilk hedefi Turan Cemiyeti ve Türk Öğretmenler Birliği olur. Bu iki dernek de kapatılır. Yeni yazıyı savunan Türk aydınları, suçlu görülüp kovalanırlar, ezilirler, kaçırılırlar. Hatta gün gelir ölüme gönderilirler. Amaç, Türkleri başsız bırakarak itaat eden bir sürü haline getirmektir. Fakat sorunu kökten halletmek isteyen Bulgar yönetimi, en büyük darbeyi Türk eğitimine vurur. Çok sayıda Türk Okulu kapatılır. Her şeyden önemlisi eğitimin içeriği değiştirilir. Türklerin anavatan ile bağlarını koparmak için Osmanlıca ve dini eğitim ön plana çıkarılır. Bunun nedenleri açık bir şekilde Şumnu Polis Müfettişliğinden İçişleri Bakanlığı’na gönderilen Kostov’un kaleme aldığı bir gizli raporda görülmektedir:
“Bizde, Bulgaristan’da orta ve yüksek tahsilli Türkler yokken, Türk meselesi diye bir şey de yoktu. Fakat Türk aydınlarının sayısı arttıkça milli duygu da dile gelmeye ve bu duygu Bulgaristan’daki öteki tüm kitleleri arasında da yayılmaya başlıyor. İşte bu yüzden, aydınların sayısını ne kadar azaltırsak, o kadar daha iyi olacaktır sanıyorum. Bunu da ancak Türk iptidaiye ve rüştiye mekteplerinden mezun olan ve Bulgar gimnazyalarına (liselerine) girebilecek, uyanık Türk çocuklarının sayısını azaltmakla yapabiliriz. Bu maksada nasıl ulaşabiliriz? Gayet tabii, mekteplerde tahsil işini yarı cahil, az kültürlü öğretmenlerin eline teslim etmek suretiyle. Bunların çoğu yaşlı hocalardır. Böyleleri yıllarca okutsalar da, yine de bizim liselerimize girebilecek ve tahsillerine başarıyla devam edebilecek talebeler yetiştiremeyeceklerdir.”

Teftiş komisyonunun 1937 yılı raporunda ise bu amaca uluşmak için Türk gençliğine bilgilerin en basitinin verilmesi ve eğitimin dinsel boyutunun öne çıkarılmasının gerektiği vurgulanmıştır. Sonuçta her türlü engelleri aşarak Bulgar liselerine devam etmeyi hak kazananlar bile bunu gerçekleştiremez. Çünkü Bulgaristan, Türk azınlık okullarından mezun olanların Bulgar okullarıyla denkliğini tanımamaktadır.
Yani Türk azınlık okullarının verdiği diplomalar geçersizdir. Kısaca Türklerin okuma ve toplumda yer edinme şansı çok azdır. Aslında asıl amaç ekonomik ve sosyal açıdan geri kalmış ve fakir bir toplum yaratarak onları doğdukları toprakları terk edip gitmeye yani göç etmeye zorlamaktır. Bu amacı ve niyeti en güzel bu cümleler ifade etmektedir: “Özel Türk ortaokulunu bitirenlerin zanaata girebilmek için öğrenimleri geçersiz sayılmaktadır ve Türk gençlerinin hayatta yol bulup geçimlerini sağlayamamaları sosyal nitelikte bir meseledir… Türk çocuklarının zanaata girmelerini teşvik etmek bizim yönümüzden yararlı değildir, çünkü bizde zanaat yerleri zaten Ermeni, Yahudi vb. milletlerle dolup taşmıştır. Türk gençleri işsiz kalacaklar, iş bulmayacaklar. Varsın kendilerine Türkiye’de iş arasınlar. Bu, Türk ahalisinden kurtulma politikamıza da uygundur.”

Tüm bu yaşananlar sonucu 1923 ile 1939 yılları arasında Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç edenlerin sayısının yaklaşık 200 bin kadar olduğu sanılmaktadır. Cevat Geray’a göre bu sayı 198.688’dir. Bunun 101.507’si 1923-33 yılları arasında meydana gelmiştir. 1934’te 8.682 olan yerini yurdunu terk etmek zorunda kalanların sayısı 1935’te 24.968, 1936’da 11.730, 1937’de 13.490, 1938’de 20.542, 1939’da ise 17.769’dur. Ortaya konan sayılar, daha doğrusu meydana gelen zorunlu terk edişler aynı zamanda yıllar itibarıyla yaşanan baskıların da bir göstergesidir. Bu arada sadece göç ettirilen “aydınların” sayısı 1934-38 yılları arasında 73 bindir. Neredeyse nüfusun %10’u… O dönem ve eğitim olanakları dşkkate alınırsa Türk toplumu neredeyse başsız bırakılmıştır. Aynı şekilde 18989-90’da yaşanan bundan başka bir şey değildir. Bu dönemde de toplumun en iyi yetişmiş kadroları sınırdışı edilerek toplum, başsız ve savunmasız bırakılmıştır.

Kaynak: Metin Edirneli / kircaalihaber.com 


İçeriği Paylaş