Boğma Harekâtı…

Dr. Bayram Çolakoğlu
İçeriği Paylaş

Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra Bulgaristan önce özerk prenslik, Balkan Harbi’nden sonra da bağımsız oldu. Osmanlı yadigârı Evlad-ı Fatihanın hakları Berlin Antlaşması gibi uluslararası ve Osmanlı (daha sonra Türkiye) ile Bulgaristan arasında yapılan ikili antlaşmalarla teminat altına alındı. Lakin bu haklar tam manasıyla fiiliyata hiçbir zaman yansımadı; fiiliyata yansıyan haklar da zamanla törpülendi. Örneğin 1946 yılına kadar “Hususi Türk Mektepleri” vardı. Diğer bir ifade ile muallimler Türk, öğrenciler Türk, eğitim Türkçe ve tabi ki Bulgarca dersleri ile de resmi dil öğreniliyordu. Bugün ise bu hakkımızdan kalan haftada dört saat seçmeli Türkçe dersi…

Diyanet İşlerinde de benzer durum geçerli, zira insanımız o mecrada hiçbir zaman rahat bırakılmadı. Bulgaristan’da “Müftülük tarihi hükümetlerin müftü seçimlerine ve diyanet işlerine müdahaleler tarihi anlamına geliyor” desek yanlış olmaz. 1936 yılına kadar Türkler miras ve aile hukuku konularında kendi şer’iyye mahkemelerine gidiyordu, bölge müftüleri de bu mahkemelerin kadısıydı.

Çoğu talan edilip gasp edilmesine rağmen, eldeki vakıf akarları hem diyanet işlerinin hem de eğitimin ihtiyacı olan finansmanı karşılıyordu. Jivkov rejimi yıkılıp, güya demokrasiye geçilince güya haklar da iade edildi. Sosyalist rejim döneminde gasp edilen vakıf mülklerinin ezici çoğunluğu iade edilmedi. Edilenlerin bir kısmı da Nedim Gencev ve Gencev kafalılar tarafından talan edildi. İdari başvuru ile mülklerin iade edildiği dönemde birçok vakıf mülkünün iadesini bile istemedik. Sonra zaman aşımına yaklaşınca mahkeme yollarına düştük. Mahkemeler de tapusu olduğu halde vakıf mülklerinin büyük çoğunluğunu iade etmedi, etmiyor.

Türk-Müslüman toplum Bulgaristan’da müesses nizam tarafından hiçbir zaman kâğıtta yazdığı gibi eşit vatandaş olarak kabul edilmedi. Hep üzerine gidildi, hep ötelendi; ötekileştirildi. Hatta bu tarihi süreç içerisinde öteki olmamak için, müesses nizama teslim olanlar oldu. Maşalar, dalkavuklar, kraldan kralcılar türedi.

Bulgar nüfusu artmıyor, Türkler çoğunluk olacak diye sürekli göçlere zorlandık. Her türlü zorluğun faturası hep Türk-Müslüman vatandaşlara kesildi.

Bugün Bulgaristan kültürel, sosyal ve ekonomik problemler içerisinde boğuluyor. Ama vatanseverlerin, milliyetçilerin bu konularla bir işi yok. Türklerin haklarından biraz daha kısarsınız, sıkıntılar da unutulur. Ancak, bitmez. Geçen yıldan bu yana Türkiye’deki çifte vatandaşların oy kullanmasını engellemek için birçok fırıldak çevrildi.  Başarılarını kutladılar. Şimdi de bir boğma harekâtı daha devam ediyor. Seçim hükümetinin iptal ettiği Türkiye-Bulgaristan Diyanetleri arasındaki işbirliği protokolü sebebiyle üç aydır Bulgaristan’daki imamlar maaş alamıyor.

Önce vakıf mülklerini, akarlarını Müslüman topluma verme! Sonra Türkiye’den maddi destek almalarının önünü kes, yani “boğma harekâtına” devam et. Nereye kadar?

Tüm dünyada hasta sayısı en fazla olan ülke Bulgaristan… Son 27 yılda nüfusun üçte biri, yani 2 milyonu kayboldu. Savaş olmaksızın, afet olmaksızın böyle bir kayıp yaşayan başka bir ülke yok. 2007 yılından bu yana doğan çocuklardan Bulgar kökenli olanların oranı %50’nin altında kalıyor. Bu bilgileri Bulgaristan Demografi Enstitüsü veriyor.

Ey sözde milliyetçiler ve sözde vatanseverler! Şimdi sizlere soruyorum, “Türkleri Boğma Harekâtı” ile bu dertlerinize derman bulabilecek misiniz? Siz milliyetçi iseniz, hangi milleti seviyorsunuz? Vatansever iseniz hangi vatanı seviyorsunuz? Zira icraatlarınız ne Bulgaristan’a ne de Bulgarlara fayda sağlamıyor.

b.colakoglu@balturk.org.tr


İçeriği Paylaş